![]() |
Tweet |
Lovemark, 2000’lerin başında ekonomi literatürüne giren bir kavram olup tüketicilerin markalara karşı sadakatini ve sevgisini ifade etmektedir. Günümüz rekabet koşullarının keskinleştiği dönemde şirketler üretimlerinin ve hizmet sunumlarının yanı sıra tüketicilerde güçlü duygusal bağların da oluşması için çaba göstermektedir. Stratejinin temel amacı ise tüketicilerin sevgisini markaya entegre etmektir.
Pazarlamada son yıllarda lovemark stratejisinin uygulama alanının genişlediğini belirten Güngör, müşteri tercihlerini analiz etmenin önem kazandığını vurguladı. Tüketicinin duygularına dokunan markaların pazarda tutunacaklarını söyleyen gazeteci; etkileyici hikâyesi olan, inovatif ürünlerle şaşırtan, yeni yaşam tarzı sağlayan firmalar güvenilir ve sevilen markalar olarak piyasada ön plana çıkacağını işaret etti. Bu ayrıcalığı kazanmanın ise uzun vadeli bir süreç olduğunun altını çizerek tüketicilerden gelen geri bildirimlere kulak vermenin yararlı olacağının üzerinde durdu.
Işıner Güngör sözlerini şöyle sürdürdü: “Günümüzde firma sahipleri markaların onlara ait olduklarını düşünüyorlarsa yanılıyorlar. Markaların asıl sahipleri tüketicilerdir. Kontrolü tüketicilere vermeyen, tüketicilerin isteklerini dinlemeyen, yeniliklerin yolunu tıkayan firmalar piyasadan elenecektir. Firma yetkilileri markalarının hikâyelerine tüketicileri ortak ettikleri ölçüde piyasada sağlam yer elde edeceklerdir. Rekabet koşullarından ve ekonomik türbülanslardan etkilenmeden kârlarını sürdüreceklerdir. Markalar, her tüketicinin özel olduğu anlayışından hareketle kişiselleştirilmiş ürünlere ve hizmetlere de önem göstermeleri onların faydalarına olacaktır.”