Konuya geçmeden önce “ÜSKÜDAR HABER GAZETESİ“ nin 100. Yayın sayısına ulaşmasından dolayı imtiyaz sahibi değerli Turhan Bal’ ı gönülden tebrik ederim. Nice 100. Sayılara ulaşmak temennisiyle.
Demokrasinin azaltıldığı ortamlarda zorun içinde zoru başarmak ne kadar mümkün olabilir ki; ne kadar başarılı olunabilir ki habercilik adına ve gazetecilik adına.
Oysa Cumhuriyetin temellerinin atıldığı yıllarda kurucu iradenin ve kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk basın için şu ifadeleri kullanmıştı;
“Basın, milletin müşterek sesidir. Bir milleti aydınlatma ve irşatta, bir millete muhtaç olduğu fikrî gıdayı vermekte, hulâsa bir milletin hedefi saadet olan müşterek bir istikamette yürümesini teminde, basın başlı başına bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir” (1922)
“Basın hürriyetinden doğan mahzurların giderilme vasıtası, yine basın hürriyetidir.” (1925)
“Basının tam ve geniş hürriyeti iyi kullanmasının, ne derecede nazik bir vaziyet olduğunu söylemeye lüzum görmem. Her türlü kanuni kayıtlardan evvel bir kalem sahibinin ilme, ihtiyaca ve kendi siyasi telakkilerine olduğu kadar vatandaşların hukukuna ve memleketin, her türlü hususi telakkilerin üstünde olan, yüksek menfaatlerine de dikkat ve hürmet etmek manevi zorunluluğu, asıl bu mecburiyettir ki umumi düzeni temin edebilir. Bununla beraber bu yolda yanılma ve kusur olsa bile; bu kusuru düzeltecek etken ve vasıta; basın hürriyetinden doğan mahzurların giderilme vasıtası, yine basın hürriyetidir.” (1924)
“Gazeteciler, gördüklerini, düşündüklerini, bildiklerini samimiyetle yazmalıdır” (1929)
“Matbuat hiçbir sebeple tahakküm ve nüfuza tabi tutulamaz” (1923)
“Özel maksatla neşriyat yapan bazı gazetelerin, halkın ekseriyeti üzerinde yaptığı tesir, her memlekette olduğu gibi o gazetelerin lehinde değildir” 1924
“Türkiye basını milletin gerçek ses ve iradesinin doğduğu yer olan cumhuriyetin etrafında çelikten bir kale oluşturacaktır. Bir düşünce kalesi, düşünce yolu kalesi. Basın görevlilerinden bunu istemek, cumhuriyetin hakkıdır.” (05.02.1924, İzmir’de gazetecilerle)
Ne yapalım;
Görmedik, duymadık, işitmedik, bilmiyoruz diyerek üç maymunu mu oynayalım.
Ne yapalım;
Bir sıçan gibi kovuklara mı saklanalım.
Ne yapalım;
Sinsi bir şekilde bekleyip işimize gelince arkadan mı dolanalım.
Ne yapalım;
Dalkavuklar gibi ellerimizi ovuşturup mal bulmuş mağribi gibi haksıza itaat mi edelim.
Ne yapalım;
Yalanın, dolanın, iftiranın karşısında diz çökerek etek mi öpelim.
Basın, “ Cumhuriyetin Kalesi “ dir.
Biz, dürüst ve cesur gazeteciler o kalenin bekçileriyiz.
Muhabbetle…