Mazlumun sesi diye iktidara gelen akepe iktidarı, kendisinden önce hakkı gasp edilen EYT’lilere yani emeklilikte yaşa takılanlara 20 küsur yıldır bir çözüm bulmadı. E tabii işin içinde para var. Kaynaklar yandaşa, yandaş vakıflara, şirketlere akmalı. Suyun yolu kesilmiş; istenilen tarafa yön veriliyor. Emeklilikte yaşa takılanlar meselesinde rezillik şudur ki; yasalar geriye yürütülerek, insanların emeklilik süreleri uzatıldı. Eğer yasalar geri yürütebiliyorsa, ki bu en temel hukuk kuralının ihlalidir, vatandaş devlet ile yaptığı hangi akde güvenecek? Ey yönetenler! O yasalar bir gün size de geri yürütülür, aklınızda bulunsun! “Keser döner, sap döner; gün gelir hesap döner” demiş atalarımız.
Yemlenenler ve yemlenemeyenler!
Haberlerde duydum. Zabıta, kuşlara yem veren bir kadına, çevreyi pisletiyorsunuz gerekçesiyle 400 küsur TL para cezası kesmiş. Ey zabıta, evimizin az altında Boğaziçi ön görünümde, vatandaşın biri çatısını yükseltti. Biz çivi çakamıyoruz da… Sen kuşları görüyorsun… Anlamadım, sen de mi yemlendin? Yok mu sana ceza? İşine gelmeyene kör mü gözlerin? Yemlenenler ve yemlenemeyenler; işte bütün mesele bu.
Kul hakkı, mul hakkı…
Hanimiş bizim Hakkı?
Geçtiğimiz günlerde yazdığım bir metin için fiyat pazarlığı yaparken, yayınevi sahibi ücreti piyasanın dörtte bir çeyreği civarında tutunca, “yazmak ne kadar da ucuz bir iş” diye serzenişte bulundum. Bana verdiği cevap, “iyi ama siz işinizi 4 saatte bitiriyorsunuz.” oldu. Yazdıklarıma bayılıyor bu arada; altını çizeyim. Ama anlaşılan o ki, ona göre, hızlı yapılan kaliteli işin bedeli az olmalı. İşi haftalarca süründürsem, kıymeti artacak demek ki. Sahip, “işini az zamanda yaparsan çok para kazanamazsın” demeye getiriyor ama kendi benim üzerimden kazanacak.
Böylesi bir Müslüman ülke ancak Sezen Aksu’nun şarkı sözü için dökülür sokaklara. Başka yerde hak hukuk yeniyor, İslamiyet’in özünün içine ediliyor, umursamaz. Cennetten atılman çok isabetli olmuş insanoğlu! E, Allah bilir de yapar!
100. SAYI
Helalinden iş yapma peşinde koşan gazeteciler için zor zamanlar bunlar. Ama inanın a partisi, b partisi fark etmiyor. Ben muhalefetteki c partisinin de gazetecilere çektirdiklerini çok iyi biliyorum. İnsan olarak yozlaşmışız biz. Mikro milliyetçilik, aç gözlülük, tamah; hepsi bizde.
O nedenle Turhan Bal yönetimindeki gazetemizin 100. sayısını önemsiyorum. İşi zor; Allah yardım etsin. Allah yardım etsin, zira işlerini “bilen” diğerlerine şeytan ziyadesiyle yardım ediyor.
Ne acı değil mi, insanın vatanındaki hiçbir şeye, hiçbir kuruma güvenmemesi. Evet, ne yazık ki, bu ülkede hiçbir şeye güvenmiyorum. Hiçbir kuruma, hiçbir organizasyona, hiçbir zihniyete. “Solcuyum, koyu devrimciyim” deyip işçisinin emeğine konan televizyoncuyu da gördüm, dindar olduğunu söyleyip durup burnundan kıl aldırmayan hak yiyiciyi de. Baştakilere “yiyorlar” diye kızanlarsa, ilk fırsatta kendileri “yiyorlar.” Zaten asıl sorun burada.
Ülkemde her şeyin içine edildi ama kızmaya da hakkın yok. Kızıyorsan ya fetöcüsün, ya da hainsin.
Şu andaki yönetim, “ben çok dindarım” diyor. Hatta benden önce din yoktu demeye getiriyor. Demek ki, dindar bir ülke olarak yönetiliyoruz. Eğer dindar bir şekilde yönetilmek buysa, ben almayayım.
Ama şu kadarını söyleyeyim: Evet bu, tam da dindar bir ülke olarak yönetilmek.
Ne de olsa şeytan da bir melek, değil mi?