Bir sabah çayımı içerken kendime şu soruyu sordum: “Gerçekten ömrümün sonuna kadar çalışmak zorunda mıyım?” Bu sorunun peşine takıldım, çünkü etrafımda yıllar boyu çalışıp, sonunda emekli olunca "hayat şimdi başlıyor" diyen ama yorgunluktan başını kaldıramayan o kadar çok insan gördüm ki…
Sonra “ekonomik özgürlük” diye bir kavramla karşılaştım. Düşünün: Sabah alarmına uyanmak zorunda değilsiniz. Patron yok, toplantı yok, mesai yok. Çünkü geçiminiz, yıllar önce attığınız adımların bugün meyve vermesiyle sağlanıyor. İşte buna ekonomik özgürlük diyorlar. Bir tür erken emeklilik ama klasik emeklilikten çok daha özgür ve bilinçli bir tercih.
Bu özgürlüğe ulaşmak elbette kolay değil. Yüksek gelir tek başına yeterli değil. Ne kadar kazandığınız değil, ne kadarını koruyup değerlendirebildiğiniz önemli. Harcamalarınızı kontrol altına almanız, yatırım yapmayı öğrenmeniz ve sabırla bir strateji izlemeniz gerekiyor. Yani bir nevi finansal bilinçle hayatı yeniden tasarlıyorsunuz.
Peki bu yolda herkes yürüyebilir mi? Belki evet, belki hayır. Ama kesin olan şu: Herkes adım atabilir. Küçük birikimlerle başlayıp, geleceği bugünden düşünerek yaşamak mümkün. Özellikle genç yaşta bu farkındalığa ulaşan biri, 40’lı yaşlarında ekonomik özgürlüğünü kazanabilir. Yeter ki kısa vadeli tatminler uğruna uzun vadeli hayallerden vazgeçmesin.
Çalışmak kötü değil elbette. Ama çalışmak zorunda olmak... İşte mesele burada başlıyor. İstediğiniz için çalışmakla, mecbur olduğunuz için çalışmak arasında dağlar kadar fark var.
Ekonomik özgürlük; daha fazla tatil, lüks arabalar, gösterişli hayatlar değil. O bir seçim hakkı. Nerede yaşamak istediğinizi, kiminle zaman geçirmek istediğinizi, ne zaman çalışıp ne zaman duracağınızı seçebilme özgürlüğü.
Sonuç mu? Belki hepimiz milyoner olamayacağız. Ama belki bir gün, sırf geçinmek için çalışmak zorunda olmadığımız bir sabaha uyanabiliriz. Ve işte o gün, gerçekten emekli olduğumuzu hissedeceğiz.