Kuzguncuk ile Üsküdar arasındaki Paşalimanı’nın çocukluk anılarım arasında silinmeyen izleri vardır. Ulaşımın denizden sağlandığı günlerde yürüyerek Üsküdar’a giderken, Paşalimanı’nda mola verirdik. Bende kıyıya çekilmiş sandallara binerek eğlenirdim.
Boğaziçi’nin önemli limanlarından biri olan Paşalimanı tarihe Öküz limanı olarak geçmiştir. Osmanlı döneminde Beşiktaş iskelesinden zamanın deniz araçlarıyla Anadolu’ya gönderilen başta öküzler olmak üzere çeşitli mallar burada karaya çıkarılırdı. Bu yüzden de Paşalimanı’na halk arasında Öküz Limanı ismi yakıştırılmıştır. Aynı zamanda fırtınalı günlerde kayıkların sığındığı bu limanın yakına Sultan III. Mustafa’nın (1757-1774) silahtarı Abdurrahman Ağa yeni bir kayık iskelesi ile ismini verdiği camiyi yaptırmıştır. Onları Sultan Kasrı, Hüseyin Avni Paşa Çeşmesi, Sultan III. Selim (1789-1807) ambarları, Mecidiye Karakolu ve Yarımca Baba Bektaşi Tekkesi izlemiştir. Vakıf hayrat sicil kayıtlarında da bânisi belli olmayan bir namazgâhta burada bulunuyordu. Paşalimanı namazgâhı olarak bilinen bu namazgâh büyük olasılıkla Hüseyin Avni Paşa Çeşmesi’nin yanında yer alıyordu.
Kuzguncuğun Müslmüman, Ermeni ve Yahudilerden oluşan topluluğuna karşın Paşalimanı’nda yalnızca Müslümanlar yaşamıştır. Geçmiş günlerde Sultan IV. Murad’ın (1623-1640) kızı, Melek Ahmet Paşa’nın eşi Kaya Sultan’ın büyük konağından itibaren kıyı boyunda yalılar ve köşkler peş peşe sıralanmışlardı.
Paşalimanındaki eserler:
Sultan III. Mustafa (1757-1774) devri silahtarlarından Abdurrahman Paşa’nın H.1180 (1766-1767) yılında Paşalimanı’nda, kendi ismini verdiği cami çeşitli onarımlarla günümüze kadar oldukça iyi bir durumda gelmiştir. Sultan II. Mahmud (1808-1839) bu camiyi onarmış; Pertev Paşa’da kitabesine tarih düşürmüştür:
“Mustafa Han’ın silahtarı yapup bu camii
Eskimişti eyledi tecdid anı Şahı cihan
Söyledi berceste tarih Pertev esselâ
Kıldı nev Bünyan bu dilcû ma’bedi
Eyledi Mahmut Han”
Silahtar Abdurrahman Ağa ölümünden sonra Üsküdar’da Dedelerdeki Yanık Ömer Kapısı yakınındaki özel bir hazireye gömülmüştür.
Hüseyin Ayvansarayı ve Tahsin Öz’ün kısaca değindiği fevkânı aşı boyalı caminin bodrumu kağir, ibadet mekânı ahşaptır. Yedi basamakla çıkılan son cemaat yerinden dikdörtgen planlı ibadet mekânına geçilmektedir. Caminin içerisinde dikkati çeken bir bezeme bulunmamaktadır. Büyük olasılıkla onarımlar sırasında orijinal bezemeleri ortadan kalkmış olabilir. Geniş saçaklı bir çatıyla örtülü olan caminin sağındaki minarenin eskiden kaldığı yapı üslubundan anlaşılmaktadır.
Şair Muhtar’ın talik yazılı kitabesinden öğrenilen namazgâhın çeşmesi de günümüze gelememiştir. Ancak H.1291 (1874) yılında Hüseyin Avni Paşa tarafından bu çeşme yeniden yaptırılarak günümüze gelmiştir. Sekizi küçük biri büyük olan barok üsluptaki çeşmenin iki yanına tekneler yapılmıştır. Çeşmenin kenarlarını çevreleyen bordürlerin yanı sıra volüt şeklinde kemerler, silmeler ve istiridye motifleri tüm yüzeyi kaplamıştır. Çeşmenin iki yanındaki on hayvan yalağından ötürü halk arasında on yalaklı çeşme olarak tanınmıştır.
Sultan III Selim Paşalimanı’na H. 1213 (1798-1799) yılında Anadolu’ya taşınan mallar için iki ambar yaptırmıştır. Bir zamanlar Tekel’in tütün deposu olarak kullandığı ambarların birbirleriyle yakın benzerlikleri vardır. Ambarların bodrum ve temelleri rutubetten korunmak amacıyla toprak seviyesinde mazgallar açılmıştır. Ampir üslubundaki cephesinde pencerelerin sıralandığı ambarlardan orta bölümün girişinde Sultan III. Selim’in tuğrasıyla Şeyh Galip mısralarını Şair Sururi kitabeye çevirmiştir.
Sultan Abdülmecid (1839-1861) Sultan III. Selim’in yaptırdığı ambarların yanına H.1258 (1842-1843) yılında Paşalimanı Karakolu’nu (Mecidiye Karakolu) küfeki taşından ampir üslubunda yaptırmıştır. Karakolun giriş kapısı üzerine Şair Lebip’in talik yazılı kitabesi yerleştirilmiştir.
Hüseyin Avni Paşa Çeşmesi’nin arkasındaki Yarımca Baba Bektaşi tekkesinden şeyhinin mezarı dışında hiçbir kalıntı günümüze gelememiştir.
Günümüzde yeni yapıların yer aldığı Paşalimanı’nda yine de geçmişin izleri görülmektedir.