Bugun...


ERDEM YÜCEL

facebook-paylas
İSTANBUL TİYATROLARI
Tarih: 20-02-2025 09:32:00 Güncelleme: 20-02-2025 09:32:00


Sanat ve kül­tür­de önem­li bir yeri olan ti­yat­ro­nun kö­ke­ni antik çağ­la­ra kadar in­mek­te­dir. Bu ya­zım­da ge­le­nek­sel sa­nat­la­rı­mız dı­şın­da­ki ti­yat­ro­dan söz ede­ce­ğim.
 
En kısa ta­nı­mıy­la ti­yat­ro; ta­ri­hi olay­lar­dan, top­lum­lar­dan veya ki­şi­le­rin ya­şam­la­rın­dan esin­le­nen il­ginç ke­sit­le­ri sah­ne­le­yen güzel sa­nat­la­rın önem­li bö­lüm­le­rin­den bi­ri­ni oluş­tu­rur. Öy­kü­ler­de veya olay­lar­da­ki ka­rak­ter­le­rin dü­şün­ce­le­ri­ni sah­ne­de göz­ler önüne serer. Bunu ya­par­ken diğer sa­nat­lar­dan ya­rar­la­na­rak ken­di­ne özgü bir şekle dö­nüş­tü­rür.
 
Ti­yat­ro si­ne­ma­dan çok daha fark­lı ola­rak can­lan­dır­ma­yı be­lir­li bir dekor içe­ri­sin­de ya­par­ken ko­nu­la­rı dram, ko­me­di ve tra­je­di olmak üç ana bölüm içe­ri­sin­de bir araya ge­ti­rir. On­la­rın dı­şın­da ye­ri­ne göre vod­vil, ope­ret gibi diğer sanat dal­la­rı­nı da göz ardı etmez.
 
XIX Yüz­yıl­da ti­yat­ro İstan­bul ya­şan­tı­sı­na Le­van­ten­ler ta­ra­fın­dan ge­ti­ril­di­ği ileri sü­rü­lür­se de bazı pa­di­şah­la­rın ti­yat­ro­ya ya­kın­lık gös­ter­di­ği kay­nak­lar­dan öğ­re­nil­miş­tir. Sul­tan III. Selim (1789-1807) ilk defa ba­tı­lı ti­yat­ro­ya ilgi duy­muş, Sul­tan II. Mah­mut (1808-1899) dö­ne­min­de pa­di­şah­la­rın me­ra­kı daha da be­lir­gin­leş­miş­tir. Ancak olar­dan ön­ce­ki dö­nem­ler­de ya­ban­cı el­çi­lik­ler­de özel ola­rak ti­yat­ro­nun oy­nan­dı­ğı da bi­lin­mek­te­dir. Büyük ola­sı­lık­la Gu­isep­pe Do­ni­zet­ti’nin Os­man­lı­ya ta­nıt­tı­ğı batı mü­zi­ğiy­le bir­lik­te ti­yat­ro­nun da gel­di­ği ileri sü­rül­müş­tür. Ni­te­kim 1828- 1839 yıl­la­rın­da Be­yoğ­lu’nda iki ti­yat­ro­nun yanı sıra 1859’da Ge­dik­pa­şa ti­yat­ro­su­nun var­lı­ğı bi­lin­mek­te­dir
 
XIX. Yüz­yıl’ın Be­yoğ­lu’sun­da­ki Cad­de-i Kebir (İstik­lal Cad­de­si) ile Te­pe­ba­şın­dan ti­yat­ro­lar böl­ge­si ola­rak söz edil­miş­tir. Le­van­ten­le­re yö­ne­lik ola­rak mü­zi­ğin ağır­lık­lı ol­du­ğu opera veya ope­ret tarzı oyun­la­rın oy­nan­dı­ğı da bi­lin­mek­te­dir. Henüz bu tür ti­yat­ro­la­rın Os­man­lı­lar için ol­duk­ça ya­ban­cı ol­du­ğu­nu da be­lirt­mek­te yarar var­dır.
 
Tan­zi­mat dö­ne­min­de Sul­tan Ab­dül­me­cid (1839-1861) 1840’ lı yıl­lar­da Dol­ma­bah­çe Ti­yat­ro­su­nu yap­tır­mış­tır.
 
Be­yoğ­lu’ndaki ti­yat­ro­lar oyun­la­rı­nı Fran­sız­ca ile İtal­yan­ca oy­nan­mış, ha­ya­li mah­lûk­lar ola­rak ni­te­len fe­ri­le­re, vod­vil­le­re ve daha çok mü­zik­li eğ­len­ce­li ko­nu­la­ra yer ve­ril­miş­tir.
 
İbra­him Şi­na­si’nin (1826-1871) Şair Ev­len­me­si ise Türk ede­bi­ya­tı­nın ilk ti­yat­ro oyu­nu­dur. Yine bu dö­nem­ler­de Namık Kemal in Vatan yahut Si­list­re oyunu ilk kez 1 Nisan 1873 de Güllü Agop’un Ge­dik­pa­şa’daki ti­yat­ro­sun­da oy­nan­mış­tır.
 
O yıl­lar­da Di­rek­ler ada­sın­da tu­lu­at ağır­lık­lı ti­yat­ro­lar vardı. Bun­la­rın ba­şın­da Güllü Agop’un, Mar­di­ros Ma­nuk­yan’ın (1829-1920) ve Ahmet Fehim Efen­di­nin (1856-1930) ti­yat­ro­la­rı ge­li­yor­du.
 
İstan­bul’un ba­tı­lı an­lam­da ilk ti­yat­ro­la­rın­dan biri 1885 yı­lın­da Be­yoğ­lu Halep Pa­sa­jın­da Ci­r­que de Pera’da açıl­mış­tı. Bu yapı Mimar Kam­pa­na­ki ta­ra­fın­dan var­ye­te ti­yat­ro­su­na çev­ril­miş­ti. Bir süre sonra da Fran­cis, Ses, Dor­men ve Orta Oyun­cu­la­rı isim­le­riy­le yakın ta­rih­le­re kadar iş­le­vi­ni sür­dür­müş­tür.
 
XIX. Yüz­yı­lın son­la­rı­na doğru Şeh­re­mi­ni (Be­le­di­ye Baş­ka­nı) Dr. Cemil To­puz­lu üç bin lira öde­nek­le “Da­rül­be­da­yi-i Os­ma­ni­ye’yi kur­muş­tur. Da­rül­be­da­yi is­mi­ni Namık Kemal’in oğlu Ali Ekrem ver­miş­tir. Fran­sa’nın ünlü ti­yat­ro­cu­su Andre An­to­ine Cemil To­puz­lu ta­ra­fın­dan İstan­bul’a ge­ti­ril­miş­tir. Da­rül­be­da­yi 1934 yı­lı­na kadar bu isim­le tem­sil­le­ri­ni ver­miş­tir. Reşad Rıd­van (?-1919) isim­li bir sa­nat­se­ver­de; bir kül­tür yu­va­sı olan ti­yat­ro­nun ku­ru­şun­da emeği geç­miş­tir.
 
Da­rül­be­da­yi yal­nız­ca bir ti­yat­ro değil aynı za­man­da bir eği­tim mer­ke­zi ol­muş­tur. Ku­ru­mun ti­yat­ro bö­lü­mün­de güzel ko­nuş­ma, ede­bi­yat, tarih, ti­yat­ro ta­ri­hi, tra­je­di, dram, ko­me­di ve esk­rim ders­le­ri de ve­ril­miş­tir. Ka­dı­köy’deki Apol­lon Ti­yat­ro­su da Da­rül­be­da­yi­inin bir kolu ola­rak oyun­la­rı­nı ser­gi­le­miş­tir. Bu dö­ne­min ünlü oyun­cu­la­rı ara­sın­da Nı­yart, Sara Manni, Mari Mın­cı­yan, İda, Roza, Efruz, Be­at­ris Ad­ri­an, Else Bi­me­ci­yan’ın isim­le­ri bi­lin­mek­te­dir. Müs­lü­man ol­ma­yan bu ka­dın­la­rın kar­şı­sın­da ise Muh­sin Er­tuğ­rul, Ali Naci, Ahmet Fehim, Celal Sahir, Fik­ret Sadi Resul Rıza gibi erkek sa­nat­çı­lar vardı. Onlar Os­man­lı­nın ti­yat­ro ala­nın­da­ki önde gelen ilk isim­le­riy­di­ler. Ti­yat­ro Ta­ri­hin­de önem­li bir yeri olan Muh­sin Er­tuğ­rul (1892-1979) ilk defa 1909 yı­lın­da Bur­ha­net­tin Bey’in ti­yat­ro­sun­da sah­ne­ye çık­mış­tı.
 
Os­man­lı dö­ne­min­de Müs­lü­man ka­dın­la­rın sah­ne­ye çık­ma­la­rı şe­ri­at hu­ku­ku­na göre yasak ol­du­ğun­dan batı eser­le­ri­nin ağır­lık­lı sah­ne­len­di­ği oyun­lar­da kadın sa­nat­çı­lar ço­ğun­luk­la Er­me­ni ol­duk­la­rın­dan kendi ak­san­la­rıy­la ko­nu­şu­yor­lar­dı. İçle­rin­den yal­nız­ca Elisa Bi­me­ci­yan güzel Türk­çe­siy­le on­lar­dan ay­rı­lı­yor­du. Bu dö­nem­de Dr. Sait Paşa’nın to­ru­nu Afife Jale bu ya­sa­ğı de­le­rek sah­ne­ye çık­mış, ancak bağ­naz baskı bu de­ğer­li sa­nat­çı­nın ya­şa­mı­nı ka­rart­mış­tı.
 
Afife Jale Zey­nep Hanım Ko­na­ğın­da­ki Sa­na­yi-i Ne­fi­se’ye devam eder­ken bir yan­dan da Da­rül­be­da­yi de ya­sa­la­rı de­le­rek sah­ne­ye çıkma mü­ca­de­le­si ver­miş­ti. O sı­ra­da Da­rül­be­da­yi de Afife’nin sah­ne­ye çı­ka­rı­lıp çı­ka­rıl­ma­ya­ca­ğı­nı tar­tı­şı­yor, ba­zı­la­rı suf­lör­lük­le ye­tin­me­si­ni ileri sü­rü­yor­du. O sı­ra­da Elisa Bi­me­ci­yan sah­ne­le­necek oyun­la­rı bı­ra­ka­rak Paris’e git­me­siy­le ça­re­siz kalan Da­rül­be­da­yi bütün oyun­la­rı ez­be­re bilen Afife Jale’yi Salon oyu­nun­da sah­ne­ye çı­kar­mış ve sa­nat­çı büyük ba­şa­rı ka­zan­mış­tı. Fran­sız­ca­dan çev­ril­miş Tatlı Sır oyu­nu­nun ikin­ci per­de­sin­de sa­lo­nu zap­ti­ye­ler bas­mış, oyun ya­rı­da kal­mış ve Afife’de ka­ra­ko­la gö­tü­rül­müş­tü. Ko­mi­ser ken­di­si­ne bir daha sah­ne­ye çı­kar­san seni saç­la­rın­dan tutar ka­ra­ko­la kadar sü­rük­le­rim de­miş­ti. Ar­dın­dan Oda­lık oyunu da yine zap­ti­ye bas­kı­sı­nı uğ­ra­mış­tı. Bu olay­lar­da Afife’nin ba­şı­na şid­det­li bir ağrı gir­miş ve hiç­bir dok­tor çare bu­la­ma­mış­tı. Son ola­rak git­ti­ği dok­tor ağ­rı­sı­nı mor­fin­le ge­çiş­tir­miş ve her başı ağ­rı­dı­ğın­da mor­fi­ne baş­vur­muş ve so­nun­da ba­ğım­lı ol­muş­tur. Büyük ola­sı­lık­la aşırı he­ye­can­dan tan­si­yo­na yük­sel­miş ve has­ta­lı­ğın te­da­vi­si de o za­man­lar bi­lin­mi­yor­du. Ya­pı­lan bas­kı­lar üze­ri­ne Afife kad­ro­dan çı­ka­rıl­mış ve sah­ne­ye çıkan ilk Türk ka­dı­nın ya­şa­mı hüs­ran­la so­nuç­lan­mış­tır. 
 
Yakın ta­rih­ler­de ti­yat­ro­da Afife Jale ödül­le­ri ve­ril­me­ye baş­lan­mış; ancak neye yarar…  Afife Jale’nin ya­şa­mı­nı ay­rın­tı­lı ola­rak Osman Bal­cı­gil “Afife Jale” isim­li ki­ta­bıy­la ölüm­süz­leş­tir­miş­tir.
 
Cum­hu­ri­ye­tin ila­nın­dan sonra sah­ne­ye çıkma uğ­ru­na ya­şa­mı ka­rar­tı­lan ve ölü­mü­ne yol açan olay­la­rın ar­dın­dan Afife Jale’nin yo­lu­nu iz­le­yen Müs­lü­man ka­dın­lar için sah­ne­nin önü açıl­mış­tır. 
 
Bedia Mu­vah­hit, Er­tuğ­rul Muh­sin’in eşi Ney­yi­re Er­tuğ­rul, Necla Ser­tel, Ha­li­de Piş­kin bu dö­ne­min önde gelen ti­yat­ro sa­nat­çı­la­rı ol­muş­tur.


Bu yazı 168 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
GAZETEMİZ

nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI