Sanat bazı ailelerde tohum gibi ekilir, bazı bireylerde ise fırtına gibi patlar. Ekiz ailesinde üç kardeş sanatla iç içe büyür; fakat içlerinden biri, her şeyin ötesinde bir çizgi çizer. Asi, ele avuca sığmaz ve kendi şahsına münhasır bir ruah olan Rafet Ekiz, yalnızca bir ressam değil, kendi iç dünyasını cesurca ortaya koyan bir sanat yolcusuydu. İlhamını annesi Esma Hanım’dan almış olsa da, yürüdüğü yol bütünüyle kendine aitti. Bu yaratıcı kıvılcımlar genetik bir kodla mı taşınır? Yoksa içinde büyüdüğümüz çevrenin usul usul ördüğü bir ağ mıdır sanat? Bu sorulara yanıt ararken, ressam Rafet Ekiz ve ailesinin öyküsü dikkate değer bir örnek sunuyor.

Ailede üç kardeşin de aktif olarak sanatla ilgilenmesi, bu işin yalnızca bireysel bir eğilim değil, aynı zamanda bir aile kültürü olduğunu düşündürüyor. Dahası, ailenin kalbinde bir ilham var: anne. Emeklilikten sonra kendi iç sesini dinleyerek resme başlayan anne, çocuklarının yıllar önce çıktığı yaratıcı yolculuğun aslında ilk durağı olabilir. Belki o, yıllarca kendi içinde büyüttüğü estetik duyarlılığı kelimelere dökmedi ama çocuklar duydu. Belki de evin içinde akan o sessiz sanat nehri, çocukların ruhundaa renklerle yankılandı.
Rafet Ekiz’in sanatına bakanlar, ilk anda doğaya duyulan bir sadelik ve sükûnet hisseder. Ama bu sessizlik, yüzeydeki bir huzur değil; içteki çalkantıların dışavurumudur. Onun resimleri, bir yandan dinginlik sunarken, öte yandan izleyiciyi derin bir iç sorgulamaya iter.
Kendisi de tam bu ikilemin insanıydı: Disiplinli ama özgür, sessiz ama asi, kural tanımaz ama derinlemesine bağlılık taşıyan bir sanatçı.
Ailedeki diğer kardeşler de farklı sanat dallarında üretim yapar. Fakat Rafet, hem üretkenliği hem de özgün diliyle ailesinin ve çağdaş Türk resminin dikkat çeken en önemli figürlerinden biri olur. Onun en büyük özelliği, sanatın tanımını kendisi için yeniden yapmasıdır. Kimseye benzemeyen çizgisiyle, kimseye ait olmayan bir yolda yürümüştür.
Rafet Ekiz, 1950 yılındaSamsun Terme’de doğdu. İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü , Resim Bölümünü ile başladığı sanat yolculuğunda çok sayıda kişisel sergi açtı, eserleri yurtiçi ve yurtdışı koleksiyonlarda yer aldı. Doğayı, yalnızlığı ve varoluşu tuvalde dile getiren resimleriyle tanındı. Sanatın ona göre bir disiplini yoktu; onun için sanat, içgüdüyle akan bir yaşam biçimiydi.
Biraz daha bekleyeceğim.
İçimde sana ait olan
bir enerji var
Yaşama ait bir
saygının üretilemeyen
sevgisinde
biraz daha bekleyeceğim
Direnerek
ya yanlışlarımı bulacağım
ya da yanlışlarımı bulacaksın
O enerji senin varlığından
sökülür gelir
ve bende üretkensiz yanlış olur
ya sen yanlış yaşamaktasın
ya da ben
Ve o yaşam biçimi, dramatik bir biçimde son buldu.
Bir ressam ölmüş diyeler / on üç gün sonra duyalar
Rafet Ekiz, sanatını tam da kendi gibi — doludizgin, içten ve bazen yıkıcı biçimde yaşadı.
Hayata da aynı yoğunlukla tutundu ve aynı yoğunlukla veda etti.
Bir sabah o ele avuca sığmaz ruh sustu; ama ardında bıraktığı resimler, hâlâ konuşuyor. Hâlâ suskunluğu sorguluyor, hâlâ bakanın içini yakıyor.
‘’Ölüm; ölümün bilinmesi değil, yaşamanın bilinmesidir…’’
Bugün o üç sanatçı kardeşten yalnızca biri hayatta: Turgut Ekiz.
Ve o da kardeşi Rafet’i yalnızca anmakla kalmıyor; onu yaşatıyor.
Yıllar boyunca Rafet’in resimlerinden oluşan anma sergileri düzenledi.
2022 yılında açtığı kapsamlı retrospektif sergiyle, Rafet’in tüm dönemlerini sanatseverlerle buluşturdu.
Ayrıca "Turgut Ekiz: “Rafetçe “ adlı bir kitap yayımlayarak, hem kardeşinin eserlerini hem de onun içsel yolculuğunu belgeledi.
Bu kitaplar, yalnızca sanatseverler için değil; kardeşlik, hafıza ve sadakat üzerine düşünen herkes için birer başvuru kaynağı hâline geldi.
Çünkü bazı sanatçılar gider, ama yok olmaz.
Bazı kardeşler susar, ama yaşatmaya devam eder.
Ve bazı resimler, bir ömürlük sessizliği rengârenk anlatır.