Toplum olarak sanat kavramına hep uzaktan baktık. Evet Baktık! Oysa sanat sadece görsel ya da estetik duyulara hitap eden bir ifade şekli değildir. Sanat galerilere hapsedilip, duvarlarda görülecek ya da dijital ekranlarda var olacak sadece görebilmeyi kapsayan, kişiyle arasında mesafe yaratacak bir eylem değildir. Eğer öyle olsaydı, son yüzyılda sanatçılarımız çoğalmış, sanat eserleri üretimimiz artmış, hem fiziki hem teknolojik imkânlarla kolaylıkla her şeye ulaşıp uzak dediğimiz şeyleri yakın kılabilirdik.
Bu söylemimden kimse umutsuzluğa kapılmasın. Az önce bahsettiğim SIĞ kalıpları geride bırakarak SIR ile zamana meydan okuyan muhteşem bir sanattan bahsedeceğim. Aslında bu sanat dalı yüzyıllardır gündelik hayatımızın içinde bizimle birlikte nefes alıp veriyor. Bu yazımda sanatın en renkli hallerinden biri olan Çini’den bahsedeceğim.
Çini Sanatı, sanatın toplum için olduğunu en güzel renk ve desenlerle ifade eden geleneksel bir Türk Sanatıdır.
Toprak, su, hava ve ateş.
Kâinatın eşsiz organik renkleri.
Toprağın, cam ve ateş ile dansı.
Nasıl tanrı sırlarını renklerle veriyorsa çini ustası da toprak üstüne nakşeder yaradılışın tüm renklerini.
Çini sanatının kültürümüzü yüzyıllardır nasıl şekillendirdiğine, kısaca tarihçesine bakalım. Bu sanat bin yılı aşkın bir süredir bizim kültürümüzü katman katman etkilemiştir. Geçmişi ilk Müslüman Türk Devletleri’nden Karahanlılar’a kadar uzanmaktadır. Çini, Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçukluları’nın eserlerinin şekillenmesinde etkili olmuştur. Osmanlı Devleti ile birlikte yeni bir dönem başlamıştır. Anadolu’da ise İznik’ten başlayıp, Kütahya, Çanakkale ve Konya’da uygulama alanı bulmuştur.
Aklınızdan bu çinilerin ‘saray için mi yapılıyordu’ sorusu geçebilir. Genelde İznik çinileri saray için yapılmış fakat Kütahya çinileri halk için yaptırılmıştır.
Çini, uzun zaman isteyen zorlu bir sanattır. Açıkçası sabır işidir. Killi toprak hamur haline getirilir ve pişirilir. Çeşitli renk ve motiflerle süslendikten sonra sır (cam) küplerinden geçirilir. Altının saflaştırılması için ateşten geçmesi gerektiği gibi sırlanan toprağın renklerinin canlanması ve hayat bulması için de ateş gereklidir. Sonra o müthiş dönüşüm gerçekleşir. En güzel en parlak renkleriyle çini ortaya çıkar.
Asırlardır bizim topraklarımızda insan ruhunu iyileştirmek, gözü ve ruhu dinlendirmek için bir araç olarak kullanılmıştır. Bunun sonucu olarak dinsel (cami, türbe vb), mimari (saray, köşk, çeşme vs) yapılarının dış ve iç yüzeylerini süslemiş onlara bir kimlik kazandırmıştır. Halkın günlük hayatında kullandığı kap kaçak, aksesuar, mimaride kullanılan çinilerin renk ve desenlerindeki semboller toplumun geçmişten günümüze yaşam şekillerini, hayallerini, tarzlarını, inançlarını vs günümüze ulaştırmıştır. Böylece bu sanat kolektif bilinci, kültürel devamlılığı, aidiyet, kimlik gibi önemli unsurların taşınmasında katkı sağlamıştır.
Bu sanatın, bu sayfaya sığamayacak kadar sırrı olduğunu bu sanatı icra edenler bilecektir. Yine de bana önemli gelen bir hususa değinmeden geçmek istemem. Bu sanatın ustası olabilmek için sadece yetenek yeterli değildir. Teknik ve üslup olarak belirli bir olgunluğa erişmenin yanı sıra belli bir ahlak anlayışına da sahip olmak gerekmektedir. Bu bağlamda çini sanatı geleneği hiçbir şekilde diğer kültür ve onların ürünlerini küçümsemez, ötekileştirmez. Aksine onlara saygı duyarak onlarla karşılıklı bir ilham ilişkisi kurar.
Bu ustalar gelenekleri itibariyle, öğrencilerine sadece çini sanatını öğretmez. Onlara zamanı doğru kullanmayı, sabrı, disiplini, dengeyi, uyumu da öğretir.
Bu geleneğin ve tüm geleneksel sanatlarımızın her birinin çok incelikli hayat sırları olduğu ve evrensel doğruları barındırdığını her geçen gün şaşırarak ve hayretle öğrenmeye devam ediyorum.
Sanat ulaşılmaz ve gizli olmasın. Sanat yemek yediğimiz tabakta olsun. Kahve içtiğimiz fincanda olsun ki rengârenk sözler çıksın gönlümüzden. Sokağımızın duvarında, okullarımızda, çarşılarımızda, tanrıya sığındığımız mabetlerimizde olsun. Sanat bizimle yaşasın, bize karışsın.
Yeni dünyanın renksiz haline kanmayalım, kandırılmayalım. Gözümüzden renklerin silinmesine izin vermeyelim.
Renkten yoksun bir şeyi hatırlayabilir miyiz?
Yaradılışın sırrı renklerde gizlidir.
Kütahya Çini 19.yy
Yeşil Cami 14.yy İznik/Bursa
Çinili Köşk 15. yy
Baba Nakkaş Uslübu Çini Kase
Elif Uzun