Çağdaş sanatı anlamak neden bu kadar zor? Klasik modern sanat hakkında genel bilgi sahibi olmak nispeten kolaydı. Eskiden sadece üç büyük sanat türü vardı.
Resim, heykel ve mimari. Oysa şimdi öyle mi? Birçok malzeme, teknik, üslup iç içe geçmiş durumda. Günlük malzemeler, bedenin devreye sokulması, fotoğraf ve videoların kullanılması kafa karışıklığını artırıyor.
Eskiden aristokratların, elitlerin tekelinde olan sanat şimdi mahalle aralarında, gazetelerde, hayatımızın her alanında . Şu anda dünyada her yıl yüzlerce sanat fuarı gerçekleştiriliyor. Yeryüzünde yüz binlerce insan resim yapıyor, çiziyor, fotoğraf ve film çekiyor, heykel yapıyor. Dünyanın, kendini ifade etmek için çırpınan yaratıcı insanlarla dolup taştığına inanası geliyor insanın.
Açıkçası biraz çabayla çağdaş sanatın bu yabancı dünyasına girmemiz mümkün. Ya da ipin ucunu kaçıranlar sırf bu yüzden geçmiş yüzyılların sanatıyla ilgileniyor ve o alandan çıkamıyor. Aslında çok da haksız sayılmazlar. Gördüğümüz şeyi anlamlandıramıyorsak ona inanmamız o derece güçleşiyor. Soyutlama yapılan bir tablonun önünde huşu içinde tabloyu izlemek birçoğumuz için halen gülünç gelebilir açıkçası.
Günümüzde modern sanat artık bambaşka bir yol çizmiş ve çok fazla disiplini içine almıştır. 1945’ten sonra pek çok sanatçı somut tasvirden uzaklaşmıştı.
Öncüleri Rus avangard ressam Maleviç’ti. Maleviç’in en ünlü tablosu Beyaz Zemin Üzerine Siyah Kare’ydi. Hedefleri saf sanat eseriydi. Suret yok, içerik yok, simge yok, resmin dışındaki dünyayla ilişki yok. Resimleri, üretilmiş bir nesne olarak maddi bir süreçti ve sadece kendini temsil ediyordu. Pencere ya da ayna işlevi görmeyi reddeden eserin yüzeyi kendini dış dünyaya kapatmıştı.
Kavramsal sanata baktığımızda tamamen kafaya ağırlık veren bir sanat olduğunu görüyoruz. Kavramsal sanatçılar için arkalarında elle tutulur bir şeyler bırakmak bile artık gereksiz hale gelmiştir. Onlara göre fikrin kendisi sanat eseriydi zaten.
Burada Andy Warhol’ün etkisinden de bahsetmeliyiz. Warhol gündelik kullanım malzemelerini sistematik bir biçimde sanata sokmuş, 1964’te sanat dünyasının özimgesini derinden sarsmıştı (sanat kariyerinden önce tanınmış bir reklamcıydı). Brillo Box’ı sanat eseri diye sergilediğinde (sanatçının sanat eseri diye sergilediği kutunun aynısı markette de duruyordu) ciddi bir sansasyon yaratmıştı. Biz bu durumda sanat eseri ayrımını hangi noktada çizeceğiz? Aynı kutuyu markette gördüğümüzde sabun kutusu müzede gördüğümüzde sanat eseri olarak mı algılamalıyız?
Çağdaş sanatı anlamalı mıyız? Açıkçası anlamak zorunda değiliz. Anlıyormuş gibi yapmak zorunda da değiliz. Çoğumuzun absürt olarak nitelendirdiği bir çok performansı ya da enstalasyon fikrini alkışlamak zorunda değiliz. ‘’Sanat üretiminin sık ormanında etrafımızı görmek istiyorsak, öncelikle elimize sağlam bir balta alalım’’.
Yeni dünyayı anlamak istiyorsak bugüne kadar bize gösterilmiş somut şeylerin ötesine geçmemiz gerek. Sanırım Çağdaş Sanat bizim bunu yapmamıza yardımcı bir araç. Görmenin ötesinde, zekâ ve düşünceyi de beraberinde getirmekte.


