“Gri gökyüzünün altında renk en çok, içimizde parlar.”
Kasım… Sonbaharın en düşünceli ayı. Ağaçlar çoktan kabullenişe varmış, şehir hafifçe içine kapanmışken insan da kendini dinlemeye mecbur kalıyor. Hüzün, Kasım’da başka türlü görünür; daha içli, daha ağırbaşlı, daha estetik bir hal alır. Belki de bu yüzden, ressamların fırçasında, şairlerin dizelerinde en naif haliyle karşımıza çıkar.
Bazı duygular, güneşli havalara sığmaz.
Kasım, işte o taşan duyguların mevsimidir.
Ben de Kasımda doğmuş biri olarak bilirim; yağmurlu ve kapalı havalar beni hiç ürkütmez. Aksine, böyle günlerde içimdeki kelimeler daha rahat dökülür, hayallerim genişler. Hüzün, üretkenliğimin suyu gibidir. Sessiz bir nehir gibi derinden akar, ama çok şey taşır bana…
Kasımın gri fonu, sanatın duygu haritasında özel bir yer açmıştır. Düşünün; Edvard Munch’ın “Melankoli” tablosundaki o deniz kıyısı yalnızlığı…
Van Gogh’un sonbahar tarlalarında dolaşan sararmış fırça darbeleri…
Tanpınar’ın “Huzur”da İstanbul’a giydirdiği o iç çekiş…
Hepsi aynı soruyu fısıldar:
“İnsan en çok ne zaman kendine döner?”
Ben de bazen bu sorunun peşine Kuzguncuk sokaklarında düşerim. Yağmur sonrası parlayan taşlarda, Çınaraltı’nda denizin sesinde hüzün hiç yabancı değildir. Boğaz’ın tuzlu rüzgârı yüzüme çarparken, içimdeki eksikler bile anlamlı görünür. Hüzün, bir yük olmaktan çıkar; neredeyse bir arkadaş, bir ilham kaynağına dönüşür.
Kasım akşamlarında Üsküdar’da yürürken, Mihrimah Sultan Camii’nin gölgesi uzar denize doğru. Sis yükselirken hem kaybolur hem görünür siluetler… O an, insan kendini bir tablonun içinde sanır. Belki Munch’un yalnız adamına dönüşür, belki Tanpınar’ın İstanbul gezginine…
Ama mutlaka bir sanat eserinin içinde hisseder kendini.
Kasım; bize durmayı öğretir.
Yavaşlayan zamanın içinde saklanan ayrıntıları görmeyi…
Dökülen yaprakların aslında bir başlangıca işaret ettiğini…
Veda eden her rengin, içimizde başka bir ışık yaktığını…
Sanatın hüznü güzelleştirmesi bundandır.
Hüzün yalnızca bir eksiklik değil;
varlığın kendisiyle kurduğu derin bağdır.
Kasım, bir fotoğraf karesi gibi hafızamda:
Kuzguncuk sahilinde ıslak bir bank,
Mihrimah’ın gölgesinden süzülen loş bir ışık,
ve duvarına yaslanıp çay içen düşünen ınsanlar…
Belki de en büyük güzellik şudur:
Kasım bizi kendimizle tanıştırır.
Düşüncelerimizi şehrin sokaklarına, şehrin ruhunu da içimize taşır.
Ve biz fark etmeden, hüzün sanata, sanat da bize dönüşür.
Edvard Munch Melankoli Tablosu
Vincent Van Gogh Sonbahar Tablosu