İnsanlık tarihinde varlığını korumak ve devam ettirmek için birlikte yaşamanın gerekliliği ve sosyal alandaki iletişimin sonucu yeni fikirlerin oluşması da kaçınılmazdır. İlkçağdan günümüze değin insan topluluklarının içinde bulunduğu koşullara göre gelişen ve çeşitlenen ihtiyaçlar bu fikirlerin gelişiminde önemli bir belirleyici husus haline gelmiştir.
İlk çağ düşünürlerinin felsefi görüşlerinin, zamanın gereklerinin insan yaşamında yer almasına olanak tanıdığı ilkel buluşların, orta çağ döneminde kağıda yazılan ya da okunan bir şiirin ya da oynanan bir tiyatro oyununun sahibine ait olan bir hak olarak tanınmasını sağlayan hukuk kurallarının oluşması ise bu hakların ekonomik bir değere ulaşması ile mümkün olabilmiştir.
Roma Hukukunda ekonomik değer eşyanın maddi değerine bağlı olarak kabul edildiğinden ihtiva ediyor olduğu herhangi bir manevi ya da fikri değere de önem verilmemekteydi. Aksi ancak ve sadece miras haklarında söz konusuydu. Bir şeyin aslına sahip olan onun teferruatına da sahip olur ilkesi esastı. Orta çağda ise fikirlerin ve sanatın gelişimi dahi henüz yaratılan fikir ürünlerinin çoğaltılması ya da yayımı mümkün olmadığından yine ekonomik bir değer oluşturamamıştır.
15. asırda matbaanın keşfi ile bir dönüm noktası yaşanmıştır. İdari otoriteler tarafından imkan sağlanan imtiyazlı kişiler tarafından çoğaltılan ve yayımı yapılan eserler ve bunlara bağlı edinilen haklar giderek gelişen ekonomik bir değer yaratmıştır. Ancak önceleri herkes bu imtiyaza sahip olamadığından tekelci bir anlayış hüküm sürmekteydi.
İlk imtiyaz, 1469 tarihinde Giovanni Spira isimli bir matbaacıya verilmişse de Kilise ve Kral gibi otoritelerin imtiyaz sahibini denetleme yetkisi olduğundan Kilise ve Kralın aleyhine olan eserler basılamıyordu. İlk sansür uygulamaları da bu dönemde gerçekleştirilmiştir.
Fikri haklar alanında yaşanan bu gelişmeler sonucu eserlerin sahipleri yerine daha çok imtiyaz sahibi olanların hakları korunmaktaydı. Eserden doğan bütün haklar imtiyaz sahibinin olup eser sahibi ise bir kereye mahsus bir ücret alıyordu.
Fikri hakları koruyan ilk kanun aynen insan hakları ile ilgili ilk düzenleme olan Magna Carta’nın kabul edildiği İngiltere’de ancak 5 asır sonra 1709'da İngiliz Parlamentosu tarafından kabul edilen The Statute of Anne isimli kanundur.
William Hogarth isimli bir ressam ise 1732 yılında A Harlot’s Progress adlı eseriyle büyük bir ün kazanmış ancak eserinin korsan üretimlerini engelleyememiş ve kurduğu lobi ile 1735 tarihinde parlementoda Ressamlar için Telif Hakkı Yasası’nın çıkmasını sağlamıştır. Eser sahibinin yarattığı eserinin haklarının sahibi olmasına ilişkin bir anlayışı ortaya koyması bakımından günümüz düzenlemelerinde yön veren bir yasadır.
1956 yılında İngiltere’de geçmişteki tüm düzenlemeler yürürlükten kaldırılmış ve 1957 tarihli Copyright Act adını taşıyan kapsamlı kanun yürürlüğe girmiştir. Bugün ise İngiltere’de 1988 yılında kabul edilen Telif Hakları Tasarım ve Patent’e Dair Kanun yürürlüktedir.
Fransa’da ise fikri hakların korunmasına ilişkin kanunlar ancak Fransız Devrimi’nden sonra çıkartılabilmiştir. Fransız devrimi ile imtiyazlar ortadan kaldırılmış, korunmasız olan eser sahibi, hukukun korumasına alınmıştır. Fransız Devrimi sonrası iktidarı ele geçiren burjuvazi, eser sahibinin, eseri üzerindeki mülkiyet hakkının mevcut olduğunu kabul etmiş, böylece fikri mülkiyet hukukunu günümüz anlayışına doğru yaklaştırmıştır.
1791’de eser, eser sahibinin yaşamı boyunca ve ölümünden itibaren 10 yıl süreyle koruma altına alınmıştır. Bu süre geçtikten sonra eserin bugünkü deyimi ile anonim hale geleceği düzenlenmiştir. Eserden doğan çoğaltma ve dağıtım haklarına ek olarak gelişen temsil hakkı ve diğer haklara ilişkin kanunlar çıkartılmıştır. 1803, 1810, 1854 ve 1866’da bu hakların kapsamlarını ve sürelerini genişleten düzenlemeler yapılmıştır. Bugün Fransa’da yürürlükte olan kanun, 1957 tarihli Edebi ve Sınai Mülkiyet Hakkında Kanundur.
Almanya’da ise 1937’de Prusya Bilim ve Sanat Eserleri Üzerindeki Mülkiyetin Korunması Kanunu çıkarılmıştır. Almanya’da bugün yürürlükte olan kanun, 1965 tarihli Telif Hakkı ve Komşu Haklar Hakkında Kanundur. 1985’te ve 1990’da kapsamlı değişiklikler yapılmıştır.
Amerika Birleşik Devletleri’nde ise bağımsızlığını kazanmadan önce İngiltere’de çıkarılan 1709 tarihli Kraliçe Anne Kanununa bağlı bir gelişim süreci yaşanmıştır. Bağımsızlık sonrası ise Kraliçe Anne Kanunundan modifike edilen Telif Hakları Kanununu çıkarmıştır. 1831, 1870, 1909 ve 1976’da önemli değişiklikler yapılmıştır.
Ülkemizde ise matbaanın batıdan 300 yıl sonra 1727 tarihinde gelmesi sonucu telif hakları alanında da gelişmeler geç yaşanmıştır. Osmanlı döneminde fikri haklarla ilgili ilk hukuki düzenleme 1857 tarihli Telif Nizamnamesidir. Bu Nizamnameye göre, eseri basanın basılan nüshalar tükeninceye kadar, eser üzerinde zilyetliği bulunmaktaydı. Yazara da hayat boyu imtiyaz tanınmakta ve basan ile anlaşmak ve satmakla ilgili haklar verilmişti.
İlk fikir ve sanat eserleri kanunu olan Hakkı Telif Kanunu ise 8 Mayıs 1910 tarihinde çıkarılmıştır. 1 ocak 1952 tarihinde ise 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununu kabul edilmiştir. Kanun 1983, 1995, 2001, 2004 ve 2007 ve 2008 yıllarında önemli değişikliklere uğramıştır.
Telif düzenlemeleri ve bilinci bakımından ilerlememiş ülkelerin tamamına yakını İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkelerin yakın dönemdeki düzenlemelerinden alıntılar yaparak ülkelerinde bu haklara ilişkin düzenlemelerini oluşturmaktadır. Telif hakları düzenlemelerinin eski ve yeni olduğu tüm ülkeler bilgisayar ve internet kullanımının gelişme sürecinde bugün dahil hızlı gelişmelere ayak uydurmak durumunda olduklarından hemen hepsi yeni kanun tasarıları, kanunlar ve ilgili düzenlemeler yapmaktadır.
Dünya ülkeleri 20. Yüzyılın ortalarından itibaren fikrin, eserin ya da ürünün hızlı çoğaltılması, yayımı ve yayını nedeniyle uluslararası düzenlemelerle de ülkelerin telif uygulamalarının düzene kavuşması için uluslararası toplantılar ve sözleşmeler yapmaktadır. Bu sözleşmeler belirlenen ana ilkeler kapsamında ülkelerin telif düzenlemelerini iç hukuk düzenlemelerine bırakmıştır. Ancak özellikle büyük bir endüstri halinde olan müzik eseri telifleri konusunda her ülkenin iç düzenlemelerine uygun koruma ve takip yapan özel ve kamu telif kuruluşları uluslararası federasyon ve benzeri çatı kuruluşlar ile yapılan toplu ve özel ikili anlaşmalarla telif haklarını dünyada ortak ilkeler ve düzenlemelere doğru götürmektedir.