Bugünkü Boğaziçi’nde bir zamanların dalyanlarından hemen hiç biri kalmamıştır. Onların yerini Ege ve Akdeniz’de kıyıları kapatan balık çiftlikleri almıştır. Oysa bir zamanlar dalyanlar Boğazda belirli usuller doğrultusunda kurulmuşlardı. Boğazda dalyanlar balık sürülerini gözlemek amacıyla kurulmuşlardı. Bunun için kıyı boyunca deniz tabanına çakılmış kazıklar arasına gerilmiş,1 metre yüksekliğinde olan ağlardan küçük bölümler ve koridorlar düzenlenmiştir. Kazıklar üzerinde, deniz seviyesinden 4 metre yüksekliğindeki bir yere oturan gözleyici balık sürülerinin gelişine göre kıyıdaki balıkçılara işaret verir, onlar da dalyana giren balıkların çıkışlarını önlerlerdi.
Dalyanların Şira, Kurtağzı, Kapasti, Kırma dalyanı gibi kuruluşlarına göre isimleri vardı. İstanbul’daki dalyanlar Garipçe dalyanı, Filburnu dalyanı, Büyükdere dalyanı, Yeniköy dalyanı, Fenerbahçe dalyanı şehirdeki diğer ünlü dalyanlar gibi isimler almışlardı. Ne yazık ki günümüzde bunların hiç birinin kalmadığını belirtmeliyim. Eski günlerin dalyanlarında orkinos, torik, kofana, uskumru, lüfer gibi balıklar ele geçirilirdi. Bazen kılıçbalığının da dalyana girdiği olurdu.
Dalyanın kurulması ve kaldırılmasında balıkçılar birlikte hareket ederlerdi. Dalyan kurulması büyük bir sabır gerekmektedir. Direk üzeninde oturan gözcünün saatlerce balıkları bekleyişi hiç kolay değildir. Mevsime göre Kuzeyden gelen balık sürülerinin sona ermesiyle, daha çok Haziran sonlarına doğru imece usulüyle dalyan bir dahaki mevsime kadar sökülürdü.
Eski İstanbul’da balıkçıların uymaları gereken bazı kurallar vardı. Dalyanlarda tutulan balıklar ve diğer deniz ürünleri kayıklarla Balıkhaneye getirilirdi. Balıkhanedeki madrabazlar her yıl yüz elli kuruş, gedikli madrabazlar ise yedi buçuk kuruş tezkere harcı verirlerdi.
Gedikli taze balıkçı esnafı midye, istiridye gibi deniz mahsullerinin deniz altındaki tarlalarına el koymuşlardı. Bu tarlalar Samaya’dan Rumeli Kavağı, Fenerbahçe’den Anadolu Kavağı kıyısına kadar dokuz yerdeydiler. Gedikli balıkçılardan başkası kabuklu deniz mahsulü avlayamaz ve satamazdı. Avlanan yabancı da olsa beş liradan yirmi beş liraya kadar ceza öderdi. Bunlara Gedikli Tazeci Esnafı da denirdi. Ortalıkçı adı verilen adamları vasıtasıyla avladıklarını satabilirlerdi.
İstanbul ve Galata balık pazarlarındaki havyarcılar her gün Balık Pazarına gelen balıklardan tuzlanmaya elverişli olanları müzayededen alır, otuz bir gün sonra parasını öderlerdi. Taze balık alıp satan gedikli balıkçılar ise balıkları bir haftalığına veresiye alabiliyorlardı. Böylece sermayelerinin kat kat üstünde iş yapabiliyorlardı.
Dalyanlar artık eski Boğaziçinden arta kalan tatlı bir anı olmaktan öteye gidemiyor…