Bugun...


AYDIN COŞKUNTÜRK

facebook-paylas
GELDİK GİDİYORUZ
Tarih: 19-02-2025 14:32:00 Güncelleme: 19-02-2025 14:32:00


Her fır­sat­ta Kırk­la­re­li'ne, ba­ba­mın ve an­ne­min me­zar­la­rı­nı zi­ya­re­te gi­de­rim. Babam sek­sen altı ya­şın­da vefat etti. Ben ba­ba­sız­lı­ğın ne demek ol­du­ğu­nu, ba­ba­mı kay­be­din­ce an­la­dım. Annem yıl­lar sonra vefat et­ti­ği için ba­ba­sız hayat bana çok şey öğ­ret­ti. Yıl­lar­ca ba­bam­dan ayrı ya­şa­ma­ma rağ­men bir­den ba­ba­ma karşı bir özlem his­set­me­ye baş­la­dım.
 
Der­ler ya, "Baban ölün­ce bü­yür­sün", ben babam ölün­ce res­men ih­ti­yar­la­mış­tım. Keşke hiç gör­me­sey­dim, yeter ki babam öl­me­sey­di. Ba­ba­mın yüzü gö­zü­mün önüne ge­lin­ce ilk ak­lı­ma gelen şey, her zaman onun çok ya­kı­şık­lı bir adam ol­du­ğu dü­şün­ce­siy­di. Çünkü her­kes, "Ba­ba­ma ben­zi­yo­rum" derdi.
 
Ba­ba­mın göz­le­ri renk­liy­di, öyle ki gök­yü­zün­de­ki par­lak yıl­dız­lar­dan daha par­lak­tı. Onun ya­nın­da ken­di­mi her zaman gü­ven­de his­set­mi­şim­dir.
 
Hiç unut­mam, o gün Kırk­la­re­li Be­le­di­ye­si ba­ba­mın ve­fa­tın­dan do­la­yı ta­vuk­lu pilav ve ayran gön­der­miş, hem de ko­li­ler­ce... Bir­den bey­nim­de şim­şek­ler çaktı: Ne pi­la­vı, ne ta­vu­ğu? Yahu, man­yak mı bu be­le­di­ye? Ben ba­ba­mı kay­bet­mi­şim, gö­zü­mün önün­den git­mi­yor, bir yanım ek­sil­miş gibi, ne ya­pa­ca­ğı­mı bil­mi­yo­rum. Neyse, ge­le­lim ta­vuk­lu pi­la­va. Kaşla göz ara­sın­da bi­ri­le­ri bir ko­li­yi açtı ve kar­şım­da ye­me­ğe baş­la­dı. Biri ay­ran­da vardı, "O ne­re­de?" dedi ve benim göz­le­rim bir odun, bir levye aradı. O an hep­si­ne sal­dır­mak is­te­dim.
 
Kalan ko­li­le­ri be­le­di­ye­nin ara­cı­na ver­dim. Ba­ba­mın ölü­mün­den bes­le­necek şe­ref­siz, mi­de­siz he­rif­ler... Benim psi­ko­lo­ji­mi an­la­dı­lar ve kay­bo­lup git­ti­ler. Zaten Kırk­la­re­li'nde beni ta­nı­yan­lar, nor­mal ol­ma­dı­ğı­mı, küçük yaşta ka­ra­kol ve son­ra­sın­da ce­za­evi ile haşır neşir ol­du­ğu­mu bi­lir­ler.
 
Ga­le­ri­den yu­ka­rı eve çık­tım. Evin için­den gelen tuhaf ko­ku­la­rı takip et­me­ye baş­la­dım. Abi­min ka­yın­va­li­de­si Bir­sen Abla (Allah rah­met ey­le­sin) mut­fa­ğa gir­miş, helva ka­vu­ru­yor­du. Al­la­hım, beni sı­nı­yor diye dü­şün­me­ye baş­la­dım. Bizim nasıl bir örf adet­le­ri­miz vardı? Acaba di­ni­miz mi biri ölün­ce onun evin­de ye­ni­lip içil­me­si ge­rek­ti­ği­ni em­re­di­yor­du? Benim bil­di­ğim, ye­ni­lip içil­me düğün der­nek­te olur.
 
Abi­min ka­yın­va­li­de­si beni gö­rün­ce se­vin­di: "Aydın, gel oğlum, kar­deş­le­rin­de gel­sin." Ne oldu, neden ça­ğı­rı­yor­sun bizi di­yecek oldum... "Siz üç kar­deş, üçer defa ten­ce­re­de­ki hel­va­yı çe­vi­re­cek­si­niz."
 
Ak­lı­ma gelen tek şey, du­dak­la­rı­mı ısı­rıp kötü bir şey söy­le­me­mek için sab­ret­mem ge­rek­ti­ğiy­di. Yani, on kar­deş olsak, onar defa mı ka­rış­tı­ra­cak­tık hel­va­yı? Yoksa kar­deş sa­yı­sı değil, ka­rış­tır­ma sa­yı­sı mı ge­çer­liy­di?
 
"Tamam Bir­sen Abla, sonra ya­pa­lım hel­va­yı," dedim ve onu kır­ma­dan mut­fak­tan çı­ka­rıp helva ima­la­tı­na ara ver­dim. Benim man­tı­ğım, bir evde ce­na­ze varsa, o evde ne ye­ni­lir, ne içi­lir. İnsan­lar acı­la­rı­nı yaşar.
 
Ba­ba­mın ölü­mü­nün se­ne-i dev­ri­ye­siy­di. O gün İstan­bul'dan yola çık­tım, hem an­ne­mi zi­ya­ret etmek için bir ba­ha­ne ol­muş­tu. Eve git­me­den ba­ba­mın me­za­rı­nı zi­ya­ret ede­cek­tim. Kla­sik mezar başı duası, Fa­ti­ha'dan sonra ka­fa­ma bir şey ta­kıl­dı.
 
Ba­ba­mın ce­na­ze­sin­de hoca bir­den "El Fa­ti­ha!" diye ba­ğır­dı. Ce­ma­at sanki uy­ku­dan uyan­mış gibi sil­ke­len­di ve en fazla üç sa­ni­ye sonra el­le­ri yü­zü­ne gö­tür­dü. Nasıl olur? Fa­ti­ha üç sa­ni­ye­de oku­nu­yor­du. Babam Arap­la­rı da, Arap­ça­yı da sev­mez­di.
 
Fa­ti­ha du­ası­nın me­ali­ni, yani Türk­çe­si­ni araş­tır­mış­tım. Fa­ti­ha Su­re­si'nin, ilk sure ola­rak Kur'an'ın ba­şın­da yer al­ma­sı, su­re­de övül­me­ye ve yü­cel­til­me­ye layık tek Allah'ın var­lı­ğı, hâ­ki­mi­ye­ti, tek ilah oluşu, ta­pın­ma­nın ancak ona ya­pı­la­ca­ğı ve ondan yar­dım is­te­ne­ce­ği özet ola­rak ifade edi­li­yor­du.
 
Benim an­la­ma­dı­ğım şey, me­zar­lık­ta Fa­ti­ha oku­nu­yor ve zi­ya­ret, mezar ot­la­rı­nın yo­lun­ma­sıy­la son­la­nı­yor­du. Anne ve ba­ba­mın me­zar­la­rı ara­sın­da bir adım me­sa­fe bile yok. Ben zi­ya­re­te git­ti­ğim­de, tam arada durup on­lar­la ko­nu­şur, ne kadar öz­le­di­ği­mi an­la­tır, eski gün­ler­den anı­la­rı­mı­zı ak­lı­ma ge­len­le­ri pay­la­şı­rım. Huzur bu­lu­rum, gü­le­rim, ağ­la­rım... Fa­ti­ha oku­mak bir dini gö­re­vi ye­ri­ne ge­tir­mek gi­bi­dir.
 
Anne ve babam zaten Arap­ça bil­mez­di. Bu yüz­den on­la­ra olan sevgi, saygı ve öz­le­mi­mi on­lar­la evi­miz­dey­miş gibi Türk­çe ko­nu­şa­rak dile ge­tir­mek bana huzur ve­ri­yor. On­la­rın da benim gibi dü­şün­dü­ğü­ne hiç şüp­hem yok.
 
---
 
UĞUR­SUZ EŞ
Hayri ko­ma­da­dır. Son gün­ler, belki de son sa­at­le­ri­ni ya­şa­mak­tay­dı. Ka­rı­sı Hay­ri­ye, ağ­la­mak­tan göz­le­ri kan ça­na­ğı ol­muş­tu. Yıl­la­rı­nı ge­çir­di­ği eşi dün­ya­ya veda etmek üze­rey­di...
 
Hayri son bir gay­ret­le ko­nuş­ma­ya baş­la­dı:
 
"Hay­ri­ye, çev­rem­de bir çok kız vardı, hepsi bana aşık­tı ama ben se­nin­le ev­len­dim. İlk işime gir­dim, sen var­dın. Ko­vul­dum, sen yine ya­nım­day­dın. İş kur­dum, iflas ettim, sen yanı ba­şım­day­dın. Araba aldım, kaza yap­tım, sen yine ya­nım­day­dın. Has­ta­ne­de ko­ma­day­dım, yine ya­nım­day­dın. Ee... Ölü­yo­rum, yine sen ya­nım­day­dın. Dü­şü­nü­yo­rum da, her kötü gü­nüm­de ya­nım­da sen var­dın... Hay Allah be­la­nı ver­sin, sen ne uğur­suz ka­dın­sın yahu..."
 
Saygılarımla...


Bu yazı 490 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
GAZETEMİZ

nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI