Betonun yenmediğini anladığımız gün anlayacağız gerçek değerin ne olduğunu.
Doğa içinde barındırdıkları ile insanoğlunun hizmetindeyim diye haykırırken, biz ne yapıyoruz hayır “istemezük” senin tüm dallarını değil gövdeni keserek ortadan kaldırayım. Seninle birlikte yol alan yaşam sürdüren börtü böceği de ortadan kaldırayım diyoruz. Sadece demedik, evet! Bir karış yeşil görmeyelim diyoruz ve kökünden kazıyoruz. Ne uğruna beton binaları dikmek ve kestirmeden oluşturulan rant ile birlikte para denilen kağıt parçalarına kavuşmak uğruna.
Her tarafınız para olsa ne olur. Ağız tadı ile yiyemedikten sonra. Her taraf beton, ekilip biçilecek toprak yok. Çocukluğumuzun yaramazlık günlerinde başımızı yarmak için birbirimize attığımız taş bile yok. Beton ve asfaltlardan oluşan çevremizde en küçük taş; kaldırım taşı o da beton!
Yaşadığımız metropollerde bir karış yeşile hasretiz. Mahallelerimizde her gün yenilerinin oluştuğu siteler; Orta Çağ dönemlerindeki site devletleri gibi yükselirken, yeni bir yaşamsal bağ yerel yönetimler ve merkezi yönetim işbirliğiyle birer ikişer kopartılıyor. Çocukların oyun alanları, parklar ve afet toplanma alanları imara açılarak, metropollerde kalan son yeşil alanlarda betonun dayanılmaz rantiyesine kaptırılarak, şantiye alanına dönüşüyor.
Metropollerde durum böyle iken diğer alanlarda durum farklı mı? Artan üretim maliyetleri ile tarımsal alanlardan el çektirilen çiftçilerimizde toprağı işleyemiyor. Temel besin kaynağı olan tarımsal ürünler; tahıl, bakliyat, sebze fiyatları ve buna bağlı olarak un, ekmek, makarna gibi ürünlerin fiyatlarında zam üstüne zam yaşanıyor. Gayri resmi yapılan zam ile birlikte İstanbul’da 210 gr. Ekmek 5 Türk Lirası fiyatı ile fakirin ulaşamayacağı hale geliyor.
Bu kadar beton yığınına sahip olunmasına rağmen homojen olmayan sosyo-ekonomik dağılım ve bağlamında oluşan arz-talep dengesindeki bozulma gayrimenkul değişim değerlerinde suni çıkışlara neden olurken, kiralamalarda ise mülk sahibi ve kiracıyı karşı karşıya getirmeye devam ediyor.
Tüm bu anlattıklarımızın ışığında ki besicilik, et, süt ve ürünlerinden, küçükbaş, kümes hayvanları ve yumurtacılıktan, onların durumlarından hiç bahsetmedik. Hoş bahsetsek ne olacak, durum aynı. Kurban Bayramına sayılı günler kala, kurban pazarları ve kol çıkaran pazarlıklara da hala şahit olamadık. Bu arada bir çok sağım hayvancılığı ile uğraşan kardeşimizden de süt veren ineklerini bakamadıkları için kesime gönderdikleri ya da kurbana verdikleri haberini alıyoruz.
Kurban Bayramı’nda kurban kesiminin; Kilogram ve kilo fiyatının çarpılarak bulunan sonucun kredi kartından 3-6-9 ay vadeli ödenerek kesildiği bir ortamda, kazananın yine şube sayıları on binleri bulan 3-5 market zinciri olduğu gerçeğidir.
Yurdumuzun gerçekliğinde yaşamamız; birlik, beraberlik ve dayanışma ruhunu kaybetmemiz bugünlerde daha da önemli. Homojen (eşit dağılım) sosyo-ekonomi, doğa ile dost üretim, doğa ile dost üretimden elde edilen tarımsal ve hayvansal ürünlerin işleneceği tesislerin oluşturulması, yenilenebilir enerji kaynakları ile enerjisini üreten tarla, çiftlik, tesis ve fabrikaların oluşturulması, çağın gerekleri olan ileri teknolojileri oluşturup, donanım ve yazılım alanında tüm gelişmelere entegre olmak bizi kurtaracaktır. Artık çam devirmeyi bırakalım. Özümüze dönelim. Toprağı işleyelim. Birbirimizi sevelim. Üretelim, kazanalım ve eşit paylaşalım.
Sevgi ve selam.
turhanbal@gmail.com