Bugun...


ERDEM YÜCEL

facebook-paylas
KUZGUNCUK'TAN ÜSKÜDAR'A…
Tarih: 04-03-2022 16:21:00 Güncelleme: 04-03-2022 16:21:00


Ya­şa­dı­ğım or­ta­mı ta­nı­ma­ya baş­la­dı­ğım; ço­cuk­luk yıl­la­rı­mın geç­ti­ği Kuz­gun­cuk Nak­kaş­te­pe’deki anı­la­rım­dan ba­zı­la­rı­nı bu­gün­müş gibi ha­tır­la­rım. II. Dünya Sa­va­şı­nın acı­la­rıy­la, yok­luk­la­rıy­la ve ile­ri­yi gö­re­me­di­ği­miz gün­ler­di.

Nak­kaş­te­pe’de be­lir­li ara­lık­lar­la sı­ra­lan­mış köşk­ler­de aile­le­rin tek eğ­len­ce­si nor­mal zi­ya­ret­ler dı­şın­da hafta son­la­rı ev­ler­de sı­ray­la top­la­nı­la­rak adeta mu­si­ki zi­ya­fet­le­ri ve­ri­lir­di. Hemen her köşk­te ya­şa­yan­la­rın çe­şit­li mu­si­ki enst­rü­man­la­rı vardı ve top­lan­tı­la­ra on­lar­la ka­tı­lır­lar­dı. Bun­la­rın ba­şın­da kanun, ud ve keman gelir, sesi güzel olan­lar dö­ne­min şar­kı­la­rı­nı yo­rum­lar­dı. Ay­rı­ca gra­ma­fon­lar­da taş plak­lar ça­lı­nır­dı.
Ger­çek­te bütün zor­luk­la­ra rağ­men güzel gün­ler­di…

As­ke­re alı­nan aile bi­rey­le­ri dı­şın­da ka­lan­la­rın mu­si­ki ge­ce­le­rin­den sonra en büyük eğ­len­ce­si si­ne­may­dı. Ancak Kuz­gun­cuk’ta yaz­lık ve kış­lık si­ne­ma yoktu. Bağ­lar­ba­şı’nda uzun bir yolu yü­rü­ye­rek gi­di­len yaz­lık bir si­ne­ma ile Üs­kü­dar’da iki ka­pa­lı si­ne­ma vardı. Yaz ay­la­rın­da küçük yaş­lar­da ol­ma­ma rağ­men Bağ­lar­ba­şı’ndaki yaz­lık si­ne­ma­ya beni de gö­tü­rür­ler­di. Çoğu kez söy­len­di­ği gibi küçük yaş­ta­ki ço­cuk­la­rın bel­lek­le­ri çok güç­lü­dür. Orada iz­le­di­ğim Wi­vi­en Leigh ile Ro­bert Tay­lor’un oy­na­dı­ğı “Wa­ter­le­oo Köp­rü­sü” fil­mi­ni hala ha­tır­la­rım.

Kuz­gun­cuk’tan Üs­kü­dar’daki Bizim ve Hale isim­li yan­ya­na iki ka­pa­lı si­ne­ma­ya ka­ra­yo­lu ula­şı­mı yok de­ni­lecek kadar az ol­du­ğun­dan deniz ke­na­rın­dan, ya­lı­la­rın ar­ka­sın­da­ki yol­dan yü­rü­ye­rek gi­der­dik. Ha­tır­la­dı­ğım ka­da­rıy­la yal­nız­ca Üs­kü­dar-Bey­koz ara­sın­da eski bir halk oto­bü­sü vardı. Üs­kü­dar’a yak­laş­tı­ğı­mız­da Pa­şa­li­ma­nı de­ni­len yerde küçük bir koy vardı. Bu­ra­da kı­yı­ya çe­kil­miş san­dal­la­rın içe­ri­sin­de otur­mak benim en büyük zev­kim­di. Ben ka­yık­lar­da otu­rur­ken bi­zim­ki­ler de biraz olsun din­le­nir­ler­di.

Nak­kaş­te­pe’den yola çı­ka­rak uzun bir yü­rü­yüş­ten sonra ulaş­tı­ğı­mız Üs­kü­dar Mey­da­nı’nı geç­tik­ten sonra Do­ğan­cı­lar’a çıkan yolun ba­şın­da­ki yan yana Bizim ve Hale isim­li si­ne­ma­la­ra ula­şır­dık. Bun­lar­dan Bizim Si­ne­ma­sı uzun bir han­gar gi­biy­di, ço­ğun­luk­la o gün­le­rin mo­da­sı olan ya­lel­li­li Mısır fi­lim­le­ri oy­na­tı­lır­dı. Ara sıra başka Ame­ri­kan film­le­ri ko­yar­lar­dı. Si­ne­ma küçük ço­cuk­la­ra da yasak ol­du­ğun­dan ha­la­la­rım­dan biri özel­lik­le uzun bir manto giyer etek­le­ri al­tı­na beni ala­rak içeri sok­ma­ya ça­lı­şır­dı. Bazen ba­şa­rı­lı olur, bazen de ya­ka­la­nır, bin­bir rica ile içeri gi­re­bi­lir­dim…

Şimdi dü­şü­nü­yo­rum; o gün­ler­den iki filmi çok iyi ha­tır­lı­yo­rum. Bun­lar­dan biri “Mih­ra­ce­nin Göz­de­si” di­ğe­ri de “Hind Me­za­rı” idi. Bu film­ler­de yo­lu­nu or­man­da şa­şı­ran bir Şaşa Di­mi­to isim­li bir Av­ru­pa­lı gez­gin mih­ra­ce­nin mi­sa­fi­ri olmuş, o da mih­ra­ce­nin göz­de­si­ni ayart­mış­tı. Ha­tır­la­dı­ğım başka bir film ise beni çok et­ki­le­yen “Yüz­ba­şı Ame­ri­ka” idi. Yıl­lar sonra bu filmi bir yerde iz­le­dim ancak ço­cuk­lu­ğum­da­ki gibi beni hiç et­ki­le­me­miş­ti.

Bizim ve Hale isim­li si­ne­ma­la­rın­dan biraz yu­ka­rı­da, son­ra­ki yıl­lar­da Sunar Si­ne­ma­sı daha mo­dern ola­rak ya­pıl­mış­tı.

Bay­ram gün­le­rin­de ise bazen beni Üs­kü­dar’daki bay­ram ye­ri­ne gö­tü­rür­ler­di. Şimdi ye­ri­ni tam ola­rak ha­tır­la­ya­ma­dı­ğım, belki de Do­ğan­cı­lar par­kı­nın ol­du­ğu yer­dey­di. İlkel kayık sa­lın­cak­la­rı ve dönme do­lap­la­rı vardı. Yal­nız o gün­ler­den kayık sa­lın­cak­la­rı elle ha­re­ket et­ti­re­nin “Yandı bitti, pa­ra­lar gitti” söz­le­ri­ni ha­tır­la­rım.

Sa­va­şa gir­meş­çe­si­ne zor­luk çe­ki­len o gün­ler­de Bo­ğa­zi­çi’nin ula­şı­mı yal­nız­ca deniz yo­luy­la Şir­ket-i Hay­ri­ye va­pur­la­rıy­la sağ­la­nır­dı. Hemen her­ke­sin ce­bin­de vapur sa­at­le­ri­ni gös­te­ren küçük ki­tap­çık­lar vardı. Bu yüz­den Bo­ğaz­da ya­şa­yan­lar için is­ke­le­ler önem­liy­di. Bu is­ke­le­le­rin büyük ço­ğun­lu­ğu XIX. Yüz­yı­lın son­la­rın­da Neo-Kla­sik dö­nem­de Ali Talat Bey ta­ra­fın­dan ya­pıl­mış­lar­dı. Üs­kü­dar Vapur İske­le­si de on­lar­dan kalan bir ör­nek­ti. Ne yazık ki, o güzel mi­ma­ri­si olan Üs­kü­dar İske­le­si 1960’lı yıl­lar­da yı­kı­la­rak bu­gün­kü özel­li­ği ol­ma­yan is­ke­le ya­pıl­dı…

Eski is­ke­le­den çı­kıl­dı­ğın­da in­san­lar ken­di­le­ri­ni bir çar­şı­nın içe­ri­sin­de bu­lur­lar­dı. O çar­şı­da akla gelen ne varsa satan salaş dük­kân­lar vardı. Bugün mey­da­na dö­nüş­tü­rü­len bu çar­şı­nın dı­şın­da bir­kaç tak­si­nin bu­lun­du­ğu bir de durak vardı. Kuz­gun­cuk’da acil du­ru­mu olan­lar Pos­ta­ne­den bu­ra­da­ki tak­si­le­re te­le­fon ede­rek oto­mo­bil is­ter­ler­di. Bi­zim­ki­ler Alman Kemal de­ni­len bir taksi sü­rü­cü­sü­ne te­le­fon eder­ler­di.

Kuz­gun­cuk ve Üs­kü­dar’da sağ­lık hiz­me­ti ola­rak Mih­ri­mah Sul­tan Kül­li­ye­si’nin bir bö­lü­mü­nü oluş­tu­ran dis­pan­ser­den ya­rar­la­nı­lır­dı. Bo­ğaz­da­ki sert kış ve rüz­gâ­ra karşı sık sık ba­dem­cik­le­rim şişer, aile dok­to­ru­muz gibi olan Dr.​Yarbay Kemal Alp gelir ve beni te­da­vi eder­di. Bir­kaç kez de Üs­kü­dar’daki dis­pan­se­re gö­tü­rül­dü­ğü­mü ta­rı­lı­yo­rum.

Şimdi bun­la­rın hepsi hayal oldu ne o in­san­lar ne o ku­rum­lar kaldı. Sa­va­şın o sı­kın­tı­lı ve yok­luk gün­le­ri­ne rağ­men her şey çok ama çok gü­zel­di…



Bu yazı 1545 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
GAZETEMİZ

nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI