Boğaziçi’nde Kuzguncuk’da gözlerini dünyaya açmış biri olarak yaşanmış bazı olayları unutmıyorum. Anlaşılan küçük yaşların bellekleri çok güçlü oluyor, anılar bir türlü silinmiyor. Yaşadıklarımın çoğunu yer ve ortam uygun olduğunda yayınlamaktan arta kalmıyorum.
Gördüğüm ve unutamadığım olaylardan birisi de içerisi çaresiz insanlarla dolu bir geminin Kuzguncuk’un önünden geçerek Karaköy’e demirlemesi, orada günlerce kaldıktan sonra geldiği gibi geriye gitmesi, sonrada Boğazın çıkışında torpillenmesiydi. Aradan geçen yıllar sonra Boğaziçi tarihinde yaşanmış bu acı olayla ilgili pek çok şey okudum, öğrendim ve düşündüm. Yeri gelmişken insanlık tarihinde kara bir leke olan olayı sizlerle paylaşmak istiyorum:
II. Dünya Savaşı’nın Avrupa’yı sardığı günlerde ırkçılık ön plana çıkarılmış, Yahudiler başta olmak üzere bazı etnik guruplar ortadan kaldırılmak istenmişti. Almanya’da Nazilerin Yahudi soykırımından kaçarak kurtulmak isteyen Yahudiler çeşitli çarelere başvurmuşlardı.
Canlarını kurtarmak telaşına düşen Yahudilerin bütün amaçları yeni bir yurt arayışı içerisinde Türkiye üzerinden Filistin’e gidebilmekti. Bunun içinde bazı guruplar henüz Nazi işgaline uğramamış olan Romanya’da toplanmışlar, kendilerini götürecek geminin arayışına başlamışlardı. Sonunda büyük paralar vererek aradıkları gemiyi buldular; 3 Aralık 1941 günü kiraladıkları Panama bandralı. 1887’de İngltere’nin Newcastle Tersanesi’nde yapılmış Struma gemisiyle Varna Limanı’ndan İstanbul’a doğru denize açıldılar. Aynı zamanda kendilerini göçmen olarak kabul edecek bir ülke arıyorlardı. Gemi eski ve bakımsızdı, ancak yapacakları başka çareleri yoktu, o gemiye bile çok zor koşullarda büyük paralar vererek bulabilmişlerdi. Bilet fiyatları pahalıydı. Ancak 1000 dolar toplayabilmişlerdi. Bazı aileler çocukları arasında seçim yapmak zorunda bile kalmıştı. Normalde yalnızca 150 kişi alacak yaşlı gemide Nazilerden kaçabilen Polonya, Bulgaristan ve Romanya Yahudilerinden oluşmuş kadın, çocuk, yaşlı 769 yolcu ve 10 mürettebat bulunuyordu. Adeta balık istifi şeklinde zorlu ve sıkıntılı geçen bir yolculuktan üç gün sonra 15 Ocak günü Struma, İstanbul limanına ulaşabilmişti. Sorun bundan sonra başlamıştı; Türk hükümetinden sığınma isteğinde bulunmuşlardı. İstanbul’a büyük ümiterle gelen yolcular beklemedikleri bir sürprizle karşılaşmışlardı.
Savaşın en zorlu günlerinde tarafsız kalmaya çaba gösteren, sorun çıkarmak istemeyen Türk hükümetinin kararı göçmen kabul etmemekti. Bu nedenle Struma’daki yolcuların iltica istek ve başvurularını kabul etmedi. Buna rağmen insani duygularla onları başta geri gönderemedi. Yalnızca beş hafta boyunca limanda kalmalarına izin verdi. Bu süre içerisinde İngiltere ile bağlantı kurarak yolcuların Filistin’e göçmen olarak kabul edilmelerini istediyse de İngiltere Başbakanı Churchill hükümeti, mandası altındaki Filistin artık doldu gerekçesiyle bu isteği kabul etmedi. Yalnızca 16 yaşındaki çocuklar için bir şeyler yapabiliriz dendiyse de bunun da bir yararı olmadı. Gemide 16 yaşından küçük çocuklar vardı ama onlar ailelerinden nasıl ayılacaklardı?
İngiltere ve Türkiye’deki basın bu olayı geniş yönlü olarak yayınlıyorlardı.
Struma’da bekleyenlerin gemiden ayrılmalarına izin verilmiyordu. İstanbul halkı Karaköy’e gelip geminin güvertelerindeki çaresiz insanlara bakmakla yetiniyordu. Hükümetin neden böyle bir karar aldığı uzun süre tartışılmıştır. Büyük olasılıkla savaş şiddetlenmesi ve Nazi Almanya’sını karşılarına almamak bunun nedeni olabilirdi. Oysa Atatürk döneminde Nazi Almanyası’ndan kaçan bilimsel kişilere Türkiye kucak açmıştı.
Limanda bekleyen Struma’da sıkıntı başlamıştı, hastalar, yaşlılar vardı. Türk Kızılay’ı ve İstanbul’daki Yahudi Toplumu ve halk elinden geldiğince onlara yardımcı olmaya çalışmıştı. Geminin güvertesindekilerle rıhtımdakiler birbirlerine el sallamakla yetiniyorlardı. Ayrıca teknisyenler de geminin arızalanan motorlarındaki arızayı gidermeye çalışıyorlardı.
Yapılan temaslar sonuç vermeyince; Türk hükümeti Struma’yı beş haftadan fazla limanda tutamadı ve geldiği Karadeniz’e geri gönderme kararını açıklamak zorunda kalmıştı. Bundan sonra uygun hava koşullarını bekleyen Struma Türk kılavuz kaptanlarının eşliğinde geri dönmek üzere limandan ayrılmıştı. O gece Şile açıklarında patlayan fırtına gece boyunca sürmüş ve sabaha karşı Boğazın çıkışında büyük bir patlama duyulmuştu. Gemi torpillenerek 760 yolcusuyla birlikte batmıştı. Struma’dan yalnızca David isimli 22 yaşında bir Yahudi kurtulabılmişti. Dört kişiyle birlikte bir sala çıkmayı başarmışlar, ancak David dışındakiler soğuğa dayanamayıp ölmüşlerdi. David’i de Şileli balıkçılar motorlarla gelerek kurtarmışlardı.
Struma’yı uzun süre kimin torpillediği tartışılmış, Almanlar Rusların, Ruslar’da Almanların üzerine atmışlardı.Yıllar sonra Frankfurt Savcılığının görevlendirdiği bir Alman araştırmacı gerçeği ortaya çıkarmıştı. Stalin’in Karadeniz’deki kimliği belirsiz batırma emrine uyan Teğmen Dejnenko komutasındaki SC 213 numaralı bir Sovyet denizaltısı verdiği sinyale yanıt alamayınca gemiyi torpillemişti.