Bugun...


ERDEM YÜCEL

facebook-paylas
Depremin ne olduğunu nasıl öğrendim?
Tarih: 01-03-2023 04:53:00 Güncelleme: 01-03-2023 04:53:00


Kuzguncuk’ta küçük yaşlarda depremin ne olduğunu yağlı boya bir tablodan öğrenmiştim. Aile dostumuz Dr.Yarbay Kemal Alp’in evlerindeki odalardan biri eşi Leyha Hanım’ın yaptığı yağlı boya tablolara ayrılmıştı. Onlara gittiğimizde o odaya gider resimlere bakardım. Leyla Hanım’ın resimlerinden birinin önünde durur, onu uzun uzun onu seyrederdim.

 

O yıllarda basında çıkan fotoğraflardan örnek alınarak yapılmış bir resimdi.  Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye sarılmış ağlayan bir köylü kadının resmiydi. Bu resmin ne olduğunu büyüklerime sorduğumda; Erzincan depreminde zarar gören bir kadının feryadı demişlerdi. İstanbul’da benim çocukluğumda böyle bir olay yaşanmadığından depremin ne olduğunu bu resimden öğrenmiştim.

 

Leyla Alp eşinin ölümünden sonra Ankara Yenimahalle’ye yerleşmişti. Annem Ankara’ya her gidişinde mutlaka onu ziyarete giderdi. Sonraları Leyla Alp ve resimleri ne oldu bilemiyorum. Dilerim sanattan anlayanların eline geçmiştir.

 

Cumhuriyet Tarihimizin en büyük depremi olan Erzincan depremi 27 Aralık 1939’da, gece saat 02.00’de 7,9 büyüklüğünde olduğunu ve 52 saniye sürdüğünü çok sonraları öğrenmiştim. Yerin 20 Km. derinliğinde oluşan bu depremde resmi kayıtlara göre bazıları enkaz altında kalarak, bazıları da donarak 32.968 kişi yaşamını yitirmiş, 100.000’den fazla insan yaralanmış. Çoğu kerpiç ve ilkel olan 116.720 bina yıkılmış. Bunların arasında hastane, okul, kışla gibi devlet yapıları da varmış. Günümüzün Yerbilimci uzmanlarından öğrendiğimize göre; şehrin Kuzey Anadolu fayı üzerinde olmasından ötürü bu felaket yaşanmıştı.

 

Erzincan felaketinin yaşandığı günlerde Türkiye çok zor günler yaşıyordu. Depremden birkaç ay öncesi 1 Eylül 1939’da Almanya’nın Polonya’ya saldırmasıyla II. Dünya Savaşı başlamıştı. Türkiye’nin bu savaşa girip girmeyeceği merakla bekleniyordu. O günün siyasetçileri ile basın ikiye ayrılmıştı; bazıları Almanlardan bazıları da müttefiklerden yanaydı. İşte böyle bir ortamda, kışın en şiddetli günlerinde Erzincan depremi yaşanmıştı. Koşullar günümüzden çok farklıydı. Yeni kurulmuş Cumhuriyetin iletişimleri de oldukça ilkeldi. Haberleşme ancak telgraf ile yapılabiliyordu. Erzincan çevresindeki bütün telgraf direklerini deprem devirmişti. Bundan ötürü de Ankara deprem haberini ancak bir gün sonra öğrenebilmişti. Ankara-Erzincan arasındaki ulaşım demiryolu ile sağlanabiliyordu. Yol boyunca köprü ve tüneller hasara uğramıştı. Böylesine zor koşullarla rağmen halkın yanında olmak isteyen İsmet İnönü yardım götüren bir tren hazırlatmış ve kendisi de o trenle Erzincan’a gelebilmişti.

 

Manzara korkunçtu, Erzincan adeta haritadan silinmişti, halk perişandı. İsmet İnönü’yü karşısında görenler resimde görüldüğü gibi; biraz teselli bulmuşlardı. Resimdeki yaşlı ve ağlayan kadın; “Benim Mehmet’im de öldü. Askerliğini senin yanında yapmıştı” diye feryat ederek İnönü’ye sarılmıştı. Bundan sonra İsmet İnönü’nün emirleri doğrultusunda başta gıda ve çadır olmak üzere çeşitli yardımlar yapılmıştı. Felaketin başından itibaren asker ve Kızılay felaketzedelerin yanındaydı. Bir yandan savaşa karşı önlemler alınırken, yaralar sarılmaya çalışılıyordu. Demiryolundaki engeler kaldırılmış, felakete uğrayanlara yardım trenleri gelmeye başlamıştı.

 

O günlerde Marmara depreminde olduğu gibi bazı kendini bilmezler ortaya çıkıp deprem şundan oldu, bundan kaynaklandı diye hezeyanlarda bulunmamıştı. 

 

Kısacası birlik ve beraberlik vardı. Kim ne derse desin; toplumun büyük kesimi aydındı.

 



Bu yazı 1369 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YUKARI