Bugun...



Milli Merkez'den

MİLLİ MERKEZ’den Türkiye Cumhuriyeti Yurttaşları, Yöneticileri ve Aydınlarına Çağrı

facebook-paylas
Güncelleme: 27-11-2020 20:19:12 Tarih: 05-01-2020 11:03

Milli Merkez'den

Milli Merkez ile birleşenleri, Başkanlık Sistemi’ne geçişi öngören 16 Nisan 2017 halk oylaması öncesinde “Hayır” oyu verilmesi için etkili, kapsamlı ve ayrıca bilimsel bir çalışma yürüttü. Güçlendirilmiş bir Parlamenter Sistem için yapısal öneriler sundu. Sorunun bir demokratikleşme sorunu olduğunu belirterek, getirilmek istenen başkancı sistemin yüz yıllık Cumhuriyetimizin kuruluşuna, kurumlarına ve deneyimlerine uymayacağını belirttik. Bilim insanları, kimi siyasal partiler, etkili basın yayın organları, başka düşünce kuruluşları da köklü, ayrıca benzer düşünceleri, olumsuzlukları ileri sürdüler. Sistem değişikliği önerisi, oylamaya katılanların çok sınırlı bir çoğunluğunun kararı ile yürürlüğe girdi.

  1. Oylamadan bu yana yaşanan süreç bizleri doğrulamıştır. Cumhuriyetimizin kurucularının, 23 Nisan 1920’de ve 29 Ekim 1923’de doğru, gerçekçi tercihler yaptıklarını kanıtlanmıştır. Parlamenter Düzende yaşadığımız yüz yıllık geçmişimiz, anayasal gelişmeler sürecinde edindiğimiz deneyimler, bize ve bütün dünyaya benzersiz bir gözlemi sunmaktadır. Parlamento’ya dayalı, çok partili ve temsili demokrasiyi kurumlaştırmış olan Cumhuriyetimiz, başarılı, dirençli ve bağımsız yaşayan onurlu bir ulusu kökleştirdi. Bu yüz yıl içinde cetvel ile kurulan devletler, yapay devlet kümeleri dağıldı, bolündü, silindi. Oysa Cumhuriyetimiz, darbeleri aştı, okuryazar oranımızı yüzde yüze çıkardı, bir karış toprak yitirmedi. Hatay’ı kazandı, Kıbrıs’ta kardeş bir devlet kurdu. Yurttaş sayımız sekiz kat arttı. Ulusal Sanayiyi kurduk. Kültür, sanat, edebiyat alanında bir Cumhuriyet uygarlığını yaşamımıza taşıdık. Barışçıl, demokrat, insancıl gelişmemizin temelinde parlamentomuz dimdik durdu. Başardık.

 

  1. Türkiye Büyük Millet Meclisi, cumhuriyetin kök hücresidir. Devletimizi, ordumuzu kuran, İstiklal Savaşını kazanan, çok partili hayatımızı yeşerten ana organ Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Geçmişte Danışma Meclisi, Kurucu Meclis gibi yapay kurumları, Yüce Meclis aştı geliyor. Gelecek yıl yüzünce yaşını kutlayacağız. Cumhuriyet Meclisinin yerine, yanına bir Külliye Cumhurbaşkanlığı Yönetim Ofisi yerleştirme girişimi olarak yaşama geçirilmek istenen bir yapay organ naklini bünyemiz reddetmektedir. Yüce Meclis’in yasa yapma tekeli kırılmış, Cumhurbaşkanı Kararnameleri yoluyla, Cumhuriyet rejimine aykırı kanun gücünde normlar yürürlüğe konulmuştur. Bu durum görünürde bir anayasa metninin bulunmasına rağmen, ülkemizi hukukun siyasete tabi kılındığı ve anayasasız bir devlete dönüştürmektedir.

 

  1. Son bir yılı aşkın süreçte Türkiye yapısal sorunlarını dağ gibi biriktirmiş, çözüm üretilemeyen bir noktaya getirmiştir. Bu kısa zaman diliminde Türkiye; dört milyon sığınmacıyı, S-400 ve F-35 sorunlarını, NATO ve Avrupa Birliği ile sıkıntıları, Birleşmiş Milletlerde dondurulun karar taslaklarını, Halk Bankası ve Mal Varlığı soruşturmasını aldanma ya da yanılma yolu ile üretmiş, kabullenmiş veya satın almıştır. Bu alanlarda yüce Meclis’e bilgi verilmemiş, Parlamentonun meşruiyet sağlayıcı gücü, temsil niteliği hiç dikkate alınmamıştır.

 

  1. Yine bu süreçte, 600 üyeli Yüce Mecliste hiçbir temel yasa teklifi yaşama geçirilememiştir. Bir tek genel görüşme, araştırma ya da soruşturma önerisi tartışılmamış, hatta gündeme bile getirilmemiştir. Milletvekilleri halkın dilek ve isteklerini dile getirecek, siyasi muhatap bulamaz haldedir ve şikâyetçidir. Milletvekili, yurttaş ve parlamento ilişkisi, gerekliliği ve sıcaklığı yitirilmiştir. Meclisin, Bütçe ve Beş Yıllık Kalkınma Planı yapma egemenliği ve tekeli de kırılmıştır. Yüce Meclis, aidiyeti ve temsil niteliği Cumhurbaşkanına bağımlı atanmış bir yardımcıya muhatap kalmıştır. Başbakanlık ve hükümet ortadan kaldırılmıştır, Bakan olarak atanan sekreterler Meclis balkonunda izleyici, dinleyici durumuna getirilmiştir.

 

  1. Bu koşullarda, ortada karar veren ve sorumlu bir yürütme organı da kalmamıştır. Sorumlu bir yürütme organı yerine, yönetim bir kişi tarafından icra edilmektedir. Ülkemiz, artık tek bir irade ile icra organınca yönetiliyor. Cumhurbaşkanı, genişletici bir yorumla siyasi parti üyeliğine ek olarak parti genel başkanlığını da elde etmiştir. Böylece, bir üst norm niteliğindeki Anayasa buyruğu da ihlal edilmiş, Cumhurbaşkanı siyasal taraf ve hedef haline gelmiştir. Nitekim Cumhurbaşkanı, genel başkanı olduğu siyasi parti grubunda, parti genel merkezinde ve meydanlardaki günlük söz dalaşı ve çekişmelerde bulunarak, bulunduğu yerin sorumluluklarından uzaklaşıp, küçük düşmesine neden oluyor. Açıkça tartışıyor, kişisel ağırlığını koyuyor. Böylece, af yetkisi bile olan Cumhurbaşkanlığı otoritesi hedef haline gelmiş ve yüce makamın tılsımı bozulmuştur. Diğer bir deyişle, Çankaya’nın saygınlığı yerine bir Külliye tarafı uygulaması, yandaşlığı, devlet dengesinde onulmaz bir boşluk yaratmıştır ve her gün yeni meşruiyet tartışmalarını beslemektedir.

 

  1. Bütün bunlarla birlikte, ülkede yurttaş ve insan haklarının biricik güvencesi olan hukukun üstünlüğü kaybolmuştur. Devletin meşru, saygın ve egemen olmasını güvenceye alan bilimsel ve teknik kapasite oldukça aşağılara düşmüş ve düşmektedir. Ülke, çokuluslu yatırım fonlarının vurgununu, ekonomik büyüme gibi gösteren aymazlığa rağmen hızla yoksullaşmaktadır. Buna, içten ve dıştan planlanmış olan ve 15 Temmuz ihanetiyle zirveye çıkan kötülükle birlikte, devletin askeri-teknik kapasitesinin gerilemesi de eklenmelidir. Bütün bunların gerilettiği devlet kapasitesi, uluslararası merkezlerde Türkiye Cumhuriyeti’nin “yüksek kırılganlıkta devlet” olarak sınıflandırılmasına yolaçmaktadır. Bu açıdan Türkiye’nin hâlihazır durumu “başarısız devlet” olarak değerlendirilmekte ve hızla “çökmüş devlet” konumuna düşmekte olduğu gösterilmektedir.

 

  1. Bu koşullarda, ülke çok yaşamsal bir tehdit ve tehlike ile karşı karşıyadır. Halk yorgun düşmüştür. Kimi devletler ve üyesi olduğumuz ittifaklar, sınırlarımızın içinde ve dışında, komşumuz Suriye’yi bölerek bağımsız bir bölge ya da devlet oluşturma düşüncelerini açıkça ortaya koyuyorlar. Bu alanda; Türk halkı, devletin ve Silahlı Güçler’in mücadelesini desteklemektedir. Üzerinde ısrarla durduğumuz bu süreçte, Millet Meclisi’nin bilgilenmesi, desteği ve izin vermesi elzemdir. Anayasa’nın 92. Maddesi, devletin silahlı güç kullanmasına milletlerarası hukukun geçerli saydığı durumlarda Meclis’in izin vereceği koşulunu emretmektedir. Son aşamada, Suriye topraklarında güvenli bölge oluşturulması, kalıcı gözlem noktaları inşası, üçüncü ülkelerde gözetleme ve devriye hizmetlerinin yürütülmesi kesinlikle Meclis’e bilgi verilerek, izin ve yetkiler alınarak sürdürülmek zorundadır.

 

 

 

  1. Yine bu alanda Lozan anlaşmasını onaylayan yasa yürürlüktedir. Gerekirse Meclis bu konuda geçici ve geçerli karar ve izinler verebilir. Unutmayalım ki Anayasamızın 117. Maddesi uyarınca Başkomutanlık Meclis’in “Manevi varlığından ayrılamaz”. Diğer bir deyişle, Silahlı Kuvvetlerin Başkomutanı, yüz senedir bizzat Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Bu nedenle, yürütmenin başı, bu kuvvetleri kullanırken, Meclis’ten almış olması gereken izin ve yetkilerini tazelemek zorundadır.

 

Yukarıda sayılan sorunların dışında, sayıları çığ gibi büyüyen çok fazla sorunla boğuşan ülkemizin yöneticileri ve yurttaşları, başta siyasal partileri ve Yüce Meclisi, hızla bir durum tespiti yapmalıdır. Türkiye, yerel ve genel seçim yapılmadan üç yıl bu yönetim biçimi ile sürdürülebilir dengeli-tutarlı bir dönemi yaşayamaz. Sistem yanılgısı, Türkiye’nin ön meselesidir. Çünkü devlet mekanizması, bir kişinin omuzlarında taşınamayacak kadar, büyük ve ağır bir sorumluluktur. Geçmişte girişilen bu tür denemelerin hepsi, hüsranla sonuçlanmıştır. Bugün devlet bürokrasisi devre dışı bırakılmıştır. Oysa bürokrasi demek, devletin hayat parçacıkları demektir. Bu konuyu, kişisel dayatma ya da siyasi çıkar, itibar tartışmalarının üstünde milletçe düşünmeli ve çözmeliyiz. Çözüm, ABD ya da Washington da değil, ancak milli sınırlarımızın içinde tecelli edecektir.

 

Türkiye’nin patrona ihtiyacı yoktur. Güçlü, saygın bir devletiz. Devletimizin patronu, kurucu organımız Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Kuvayı Milliye ateşini yeniden canlandırarak, anayasal sistemimizi, 1920’nin kurucu modeline yerleştirmek ve demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve insan onuru yönünden 1961 Anayasası’nın gerisinde kalmayan, kesin kuvvetler ayrımına dayanan, her kademede denetlenip, hesap sorulabilen bir yeni siyasal yaşamı inşa etmek zorundayız.

Milli Merkez olarak;

En başta Cumhurbaşkanı, siyasal partiler, basın, yayın kurumları, Üniversiteler, düşünce kuruluşlarını objektif ve ön yargısız bir durum tespitine çağırıyoruz. Yüz yıllık devlet deneyimimiz, ulusal ve uluslararası hukuk belgeleri, Anayasa bilinci, sağduyumuz bize ışık tutacaktır.

Biz, üzerimize düşeni yapmaya, geniş katılımlı işleyen “Rejim Çalıştayı” için birlikte göreve hazırız.

Bu çağrı, Millete içten gelen bir sesleniştir.

 

Değerli kamuoyunun bilgilerine sunarız.

Saygılarımızla,

Milli Merkez Yönetim Kurulu




Kaynak: Milli Merkez Yönetim Kurulu

Editör: Haber Merkezi

Bu haber 1437 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER SİYASET Haberleri

YUKARI YUKARI